Okura öğüt vermek, bilgiçlik taslamak yazarlık zaafıdır. Söyleşmek, karşılıklı alışverişte bulunmak hayli lezzetlidir tersine. Bu sütunda kalem oynatmaya başladığımdan beri, öykündüğüm yazarlara layık olmaya çabalayarak yazmaya çalıştım. Ölçüt sorunu üzerine kafa patlatan biri olarak, değerlere bağlı kalmaya özen gösterdim. Lafı uzatmayayım; belki yazının gücü giderek azalıyor, okuryazarlık en ağır saldırıyı aldığı günlerden geçiyor; gerçi tersi de söz konusu, bunca bayağılığa karşı daha çok yazarak, inatla karşı koymak mümkün. Günün birinde, belki elli sene sonra meraklısı bizim döneme baktığında, söylediklerimiz ölçü koysun isterim.
Melih Cevdet hayranı olduğumu tanıyanlar bilir. Herhangi bir meseleyi ele aldığında enine boyuna tartışır, bize düşünme, yaratma olanağı sağlardı. Deneme türünün güzelliği, lezzeti buradan gelir. Gazete sütunlarında eskiden edebiyatçı çokça bulunurdu, böylece okur ölçü görür, değerlendirme yapardı. Burası Cumhuriyet! Oktay Akbal’dan nasıl söz etmeyiz? Saymaya kalksam sütun yetmez, ne ustalarla tanıştı okur. Bizim ödevimiz o geleneği korumaktır. Genç kuşağa ustaları tanıtmak baş görevimiz olmalı, onları okumuş olanlaraysa, çıtayı düşürmediğimizi göstermek zorundayız.
Melih Cevdet “halka inmek” sözüne kızar, denemelerinden okuyoruz. Bunu saygısızlık sayar. Yazarın ölçüyü doğru koyarak, dili özenli kullanarak, sorunsalı derinlemesine irdeleyerek, üslupçu tutumla halka saygısını göstereceğine inanır. Tamamen haklı buluyorum Anday’ı. Bayağılığın geliştirdiği herhangi bir topluma rastlamak mümkün değildir. Her dönem kalabalıklar yaygın kültürün peşine takılır. Önemli olan bu alkış çılgınlığına, sıradanlığa kapılmadan kendi sesini bulmak, izini sürebilmektir. Yazarın görevi budur. İnsanların daha az zamanı var, hızla akan görüntüler baş döndürüyor çağımızda. Buna karşın, okuyan küçük azınlık değiştiren, güzelleştire...