Siyasal İslam pazarının ne denli geniş olduğunu her gün
öğreniyoruz. Yeni köşe kapmaca döneminde buradan kim, ne kadar pay
koparacak göreceğiz. Erdoğan içlerinde elbette en
güçlü, akıllı olan siyasi figür! Artık deneyim de kazandı. Üstelik
çevresindeki herkesi kendine borçlu bırakarak acayip bir denklem
kurdu. Rektörlerden hâkimlere, iş insanlarından tarikat
liderlerine, hekimlerden gazetecilere herkese hak etmediği
sıfatlar, zenginlikler sunarak iktidarına muhtaç hale getirdi.
Yeteneklerine güvenmeyen kişi, mutlaka bir lidere gereksinim duyar,
onun paçasına yapışır. Bunun en tipik örneği sarayda yapılan yargı
yılı açılışıdır. Hazin durum. Önümüzdeki sürecin belirleyici
unsurları: İktisadi daralma ve işsizlik, AB-Rusya çekişmesinin
(Suriye meselesi) sonuçları, Kürt sorunu olacak. Diyeceksiniz ki
“hep diri değil miydi bu faylar?” Öyleydi, ancak bu kez durum
farklı. Hem derinleşmiş, keskinleşmiş vaziyette aynı sorunlar, hem
de ağır yenilgi alan AKP iktidarının “benden sonra tufan”
anlayışının ürkütücü günlerindeyiz. Diyanet, TSK gibi kurumların en
yoz halini yaşadığı süreçte, toplumsal kutuplaşma ve lümpenlik
almış başını gidiyor. Hukuk kimseye güven vermeyince, her alanda
kaba kuvvet egemen oluyor. Böyle süreçler yazık ki sert çatışmalar
getirir. Sağcılık ve koyu sağcılık yarışması felaketi
hızlandırıyor. Atatürk ticareti
Gelelim bir diğer pazara. Mustafa Kemal
Atatürk’ü Türkiye halkı büyük oranda sever.
Dolayısıyla adı geçen her yerde yarar/iktidar sağlamak mümkündür.
Gelişmiş ülkelerde “Kurucu Babalar”a saygı duyulur, tarihte hak
ettiği yer verilir. Üzerine akademik çalışmalar yapılır. Bizde
Atatürk’e saldırmanın da, içi boş “Atatürkçülüğün” de müşterisi
vardır. Endişe verici olan İzmir marşına indirgenmiş
Atatürkçülüğün, giderek kurucu önderin temel ilkelerine zarar
veriyor olmasıd...