İzmir deprem haberi önüme düşünce, pek çok kişi gibi hemen kendi deneyimlerimi anımsadım. İstanbul’da iki kez sallanmıştık, günlerce parkta yatıp, dehşet içinde haberleri gözlemiştik; ilk saatlerin ne denli zor olduğu gün gibi aklımda hâlâ!
***
İlkin kendi derdine düşüyor insan, on ikinci kattaki evimizden aşağı inene dek sanki bir ömür geçmişti. Karanlıktı, mahşer yeri gibiydi her indiğimiz kat; kimi bebekliydi, bazısı yaşlıları nasıl aşağı indireceğini çözmeye çalışıyordu, kimsenin diğerini gözü görmüyordu. Korku soluyorduk, bir yandan artçılar sürüyordu ve elbette binamıza güvenmiyorduk.
Aşağı vardığımızda telefonların çalışmadığını fark ettik, uzakta deprem haberini duyan sevdiklerimize nasıl erişeceğimizi düşünürken, bir yandan da yakınlarda bulunanlara ulaşmak için hemen araca binip, yol almaya çalışıyorduk. Davranışlarımızın düşünce süzgecinden geçtiği pek söylenemezdi doğrusu. Caddelerde pijamalı, yarı çıplak, çaresiz insanları neden sonra fark ettik.