Genç kadın kanserle mücadele ediyordu. Umuda, iyiliğe gereksinim
duyan milyonların gözünde simge oldu Neslican
Tay. Yazık ki sonuç umulan yönde olmadı, öldü.
Sosyal medya dost mu, düşman mı, siz karar verin: Neslican’ı bize
tanıtan bu mecra, aynı zamanda ardından yazılanları da okuma
olanağı sağladı. Genç kadının kansere yenilmemek için verdiği çaba
her birimizi farklı duygulara taşıdı, düşündürdü. Yaşamın ne denli
değerli armağan olduğunu gördük. Şan, şöhret, para, iktidar türü
kavramların içinin nasıl da bomboş olduğunu anladık. En azından
bazılarımız anladı! Öte yandan salgın kötülük ne boyuta gelmiş
ibretle tanıklık ettik.
Neslican Tay, mücadelesini toplumla paylaşarak, hem kendi payına
direniş kaynağı buldu, hem de kalabalıkları irkilterek önemli görev
üstlendi. Bela hastalık sürecinde bir bacağı kesildi. O, kadın
olmaktan vazgeçmedi. Mini etek giymeye devam etti. Gizlenmedi.
Saçları döküldü. Fotoğraf paylaşmaya devam etti. Makyaj yaptı.
Güldü. Duygularını ayrıntısıyla ifade etti. Sevilmesinin nedeni
buydu. Maskeli balo çağına boyun eğmedi. Geleneksel ahlak
kurallarına eyvallah etmedi. Toplumsal meselelere duyarlı davrandı.
Acımadı kendine. Son nefesine dek sorumlulukla yaşadı. Yaşı yirmi
birdi. Unutmayalım.
Neslican, öte dünya mitleriyle avunmadı. Bilime inandığını ısrarla
dile getirdi. Hamasete karnı toktu. Hacı, hoca tayfasının hoşuna
gitmedi bu tutumu. Kadınları eve tıkmak isteyenlere direndi. Yaşamı
daraltıp cehenneme çevirenlere inat, dimdik durdu. Ölmek
istemediğini haykırdı. Dua etmedi göz önünde. Eğer buna gereksinim
duyup yaptıysa da, gösteriş haline sokmadı. Bedenine sahip çıktı,
aklıyla örnek oldu. Yaygın sahte ahlaka hiç yüz vermedi! Gönüllere
böyle girdi. Hepimiz, garip ama öykündük Neslican’ın direncine,
tutumuna! Elbet yobazlar rahatsız oldu, lağım ağızlarıyla
saldırdılar ardından.
Diyeceksiniz...