Yaygın umutsuzluğu salt iktisadi gerekçelere, içinden geçtiğimiz
siyasal sürece bağlamak yeterli bir açıklama olmaz. Kaç gündür,
özellikle sosyal medya ahalisinin gevezelikleri üzerinden, itiş
kakış yapılan tartışmalara bakıyorum, içim sıkılıyor. Köksüz,
içeriksiz, uçuşan kavramlar üzerinden savrulan fikir kırıntıları,
bütünlüklü bir düşünce doğuramıyor. Ülke aklı askıya aldığı,
düşünmekten vazgeçtiği için açmazda. Ağzına gelen her sözü değerli
sanan insanlar arasında kaybolur yaratıcı, özgün fikirler. Hep
böyledir, gürültü altında eziliyoruz.
Aydınlanma akşamdan sabaha gerçekleşmiş dönüşüm değildir. Doğayı
anlama, bilimle yön bulma, aklı mutlak egemen kılma insanlık için
zorlu, kanlı süreçtir. Farklı düşünürlerin yaklaşımlarıyla uzun
zamanla gelinmiş felsefi, toplumsal düzeyden söz ediyoruz. İnsan
aklının üzerinde herhangi bir gücü, iradeyi kabul etmemek cesaret
işidir. Bugün yığınların bunu başardığını düşünmek saflık olur.
İnanmak kolaydır, sorgulamak güçtür. Temel çelişki burada başlar.
Biri, başına geleni yazgı olarak görür, Tanrı’nın emri sayar.
Diğeri edimleri ile sonuca varır. Nedenlerle meseleleri kavrar ve
sorumluluktan kaçmaz.
Kant; “Aydınlanma, insanın kendi ayağıyla içine
düştüğü toyluktan kurtulmasıdır. Toyluk, insanın kendi aklını bir
başkasının rehberliğine ihtiyaç duymaksızın kullanamamasıdır.
İnsanın bu toyluğa kendi ayağıyla düşmesinin nedeni de akılsız
olması değil, aklı başkasının rehberliği olmaksızın kullanma
kararlılığı ve cesaretini gösterememesidir” der. Bundan dolayı,
Aydınlanma’nın sloganı şudur: “Sapere aude! (Kendi aklını kullanma
cesareti göster)”
“Toyluk” özenle seçilmiş sözcük. Suçlama yok, erken dönem zaafı
olarak görüyor Kant bunu. İnsanlık öğrendikçe, geliştikçe bu
toyluktan kurtula...