1-Akaretler’de Blum kahvesinde son satırlarını okudum Roger Scruton’un “Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi”nin. Bir yerde şöyle diyor; “Sadece adil kişi kendi çıkarları ile çelişse de tarafsız bir hükme uygun davranabilir; sadece cesur kişi başkaları alay ederken ahlaki yasayı destekleyebilir; sadece ölçülü kişi hak ve ödevlerini isteklerinin üstünde görebilir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Kısacası, geleneksel erdemler, bize hak ve görevlerin hesabını onaylayan bir ahlaki akıl yürütme çerçevesi sunarlar. Ahlaki yasayı kabul etme gerekçelerimiz, insanlarda erdemleri yerleştirme ve geliştirme gerekçelerimizle aynıdır.”
Genç ve âşık biri dertliyken bu paragrafı okusa kavrar mı?
2-Meslek gereği siyasal İslamcılarla tanışma olanağım oldu, düşünme biçimlerini kavradım. Genel olarak haksızlığa uğradıklarına inanıyorlar. Tüm davranışlarını meşru sayan “ahlak” tarifleri var. Ürkütücü seviyede yararcılar. Siyasal İslamcıların; kavramları, simgeleri, değerleri bizle aynı değil. Ortak dil kurmak, uzlaşmak söz konusu değil o yüzden. Adı konmamış yasaları var. Lidere, tanrı tarafından seçilmiş, özel yetilerle donatılmış o kişiye tam teslimiyet esas. Elbette bu yoksullar için böyle. Kapitalizme uygun yaşayan iktidar paydaşları, tamamen iktisadi çıkarları için biat ediyorlar. Kapalı yapı. O yüzden günün birinde aforoz edilseler bile susuyorlar. (Gerçi Bush ve Trump örneğinde olduğu gibi kapitalizm tanrısal görevli olduğunu varsayan meczup bulmak konusunda pek mahir. Hemen her din kullanışlı.)
Kaç zamandır Saray’a gidenleri gözlüyorum. Hayatının herhangi bir döneminde ilkesel tavır takınmamış kimseye “neden Saray’a gittin?” diye sorulamaz. Ancak varlığını aydınlanmaya adamış, oradan beslenen kimse için durum böyle değildir. Kimi sanatçılara, belk...