İnsanlar; o kadar yorgun, yılgın, umutsuz ve kaygılı ki; ya
siyasetten tamamen elini eteğini çekerek kendini koruyor ya da
“RTE gitsin de nasıl olursa olsun” diye düşünerek
olan biteni görmezden geliyor. Seçimlerin ertesi günü de yaşam
akacak, yoksulluk, işsizlik, her açıdan düşkünlük daha görünür
olacak. Seçimin galibini şimdiden ilan edelim: Faşizm! Aklı
başında biri siyasete girer mi?
Okuryazar, düşünen, yetkin, memleketini seven pek çok yurttaş için
siyasetin yapılış biçimi/dili o kadar bayağı ki, uzak durmayı
tercih ediyorlar. Bir sabah kalkıp, söylemediğiniz
sözlerden/yazmadığınız yazılardan dolayı iftiraya uğrayabilirsiniz
örneğin; adına gizli denen, yalancı tanıklarla hakkınızda dava
açılabilir, içeri de düşebilirsiniz.
Sanırım en korkuncu; inandığınız sözleri/ değerleri ertelemek,
popülizm bataklığında boğulmak olur. Yaşamınızda hiç yapmadığınız
halde, kendinizi halay başı olarak bulabilirsiniz, yetmez
“materyalist/ ateist” olarak, cumalarda saf tutmak zorunda
kalabilirsiniz. Ucuz milliyetçi söylemlere alkış tutmak, sığ dinci
kalabalıkların gönlünü hoş etmek gibi görevleriniz de olabilir!
Bunu niçin yapar insan? İlkeniz yoksa hayat
kolay
Eğer topluma karşı ödevimiz/sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorsak,
ilkelerimizi/ doğrularımızı ortaya koymak, inatla savunmak değil
midir dürüst olan? Seçim kazanmak için, her tür yan yola sapan,
kolayca yalan söyleyen biri, yönetimi ele geçirince neden doğruları
yapsın ki, nasıl güvenelim ona? Kimilerine boş gelecektir bu
sözler. “Önce seçimi alalım, ardından düşünürüz” tezi haklı
değildir. Konuyu laikliğe getirmek istiyorum. Bu seçimde
laiklikten, aydınlanmadan, bilimden söz açan düzen partisi sözcüsü
gördünüz mü hiç? Gericilik rekabetinden ne tür sonuç umu...