Bu yaz kısacık bir dinlence dışında hep çalıştım. Günlük program
yapmak, siyasetle uğraşmak yorucudur. İtiraf etmeliyim ki, eğer
okuryazarlığınızdan ödün verirseniz giderek sıkıcı da olursunuz.
Bereket edebiyat koruyor düşüncemizi. Geçen hafta
Aykut Küçükkaya’dan bir hafta
izin istedim. Yeni kitabımı toparlamak, yayıncıya teslim etmek
için. Gerçi televizyon sürdü, o ayrı. Sağ olsun, “tamam” dedi yayın
yönetmenimiz.
Adına şimdilik “Dostlar Kitabı” dediğim metinle baş başa kaldım.
Çağımızda türler arasında geçirgenlik sıkça rastlanır bir durum.
İlkin “deneme” kitabı gibi başladım, süreçle “anı”lar eklenince
yeni bir boyut kazandı metin. Son düzeltmelerle boğuşurken
yazıyorum bu satırları. Bizde unutkanlık, kandırılmak kolaycılığı
yaygındır. Tehlikelidir bu. Elli yaş hesaplaşmamı sıkça dile
getiriyorum. Henüz olaylar, kişiler belleğimde canlıyken,
tanıklıkları kaleme almakta yarar var. Bende iz bırakan kim varsa,
biçimlendiren, o dostları yazdım. Güncel olana ışık tutan bir yanı
da oldu kitabın. Uzatmayayım... İnsan hangi yaşta olduğunu
kavrayamaz. Sözgelişi elli bana hep uzaktı. Şimdi geldik kapısına.
Fark ediyorum ki eskisi kadar her şeye yetişemiyorum. Benim gibi
tezcanlıların kötü alışkanlığıdır bu, üstüne sürekli yük almak,
aynı anda pek çok yerde olmayı istemek. Bizde yazmak, okumak bir
başına geçinmeye zaten yetmez, bir de aydın sorumluluğu edinirse
kişi kendine, başını kaşıyacak zamanı kalmaz. Diyeceğim, ihmal
etmişim sağlığımı, geçen hafta alarm çaldı, doktora gittim.
Belli yaş dönümlerinde beden anımsatıyor kendini. Geçen sene ciddi
kararla on kilo verdim. Yükten kurtulmak şart, hafiflemeli insan.
Soruyorlar: “Nasıl başardın?” diye. Yanıt yalın: “Yemiyorum.” Günde
iki öğüne indim. Neredeyse şeker sıfır! Gevezelik ettiğimin
farkındayım, diyeceğim: Bana yarın elli yaş bakımı gerekiyor,
küçü...