Meclis varmış gibi “Salı Grup
Toplantısı” yapıp, üstüne üstlük uzun boylu nutuk atmıyorlar
mı, şaşıp kalıyorum. Kişi içinde bulunduğu koşulları bilmeden nasıl
muhalefet yapar ki?
Eğer sırtınızı “Gezi” günlerine,
oradaki fikre yaslayan eylemleriniz, önerileriniz yoksa siyasi
varlığınız sadece AKP’ye yarar! O halde?
Aydınlanma için ya savaşacaksın ya da
gericiliğe teslim olacaksın. Ya etik değerlere uygun davranacaksın
ya yanardöner olacaksın. Ya ilkelerin uğruna mücadele edeceksin ya
teslim bayrağını çekeceksin. Bu saatten sonra aynılaşarak alınacak
yol yoktur. Eğer kaybedeceksen de, yoldaşlarınla, ilkelerinle
kaybet! Kaldı ki böyle bir olasılık yoktur. Değerleri için kavga
veren kişi güçlenir.
***
“Yetmez ama evet” günlerinden bu
yana telefon defterim hayli hafifledi. Onca bilim insanının yaptığı
uyarılara karşın, hâlâ uyduruk ‘liberal’ tezlerle
“vesayetten kurtuluyoruz” sanısına kapılanla ne konuşayım?
Eksilterek güçlenir insan, sildim defterden hepsini...
Cumhuriyet ve aydınlanmaya sahip çıkmayan,
“bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” zihniyetini
yaşamının merkezine koymuş kişilerle neyi tartışacağız? Bunlar
“Taraf”ı gazete sanmaktaydılar mesela, “Abant
Platformu”na da düşünce kuruluşu muamelesi yapıyorlardı. Sil
gitsin, sözün değeri var, boşa harcamamak lazım.
AKP nasıl burnunun dikine giderek karşıdevrimi
tamamlamak için elinden geleni ardına koymuyorsa, devrimciler de
tersi direnişi göstermek zorundadır.
Soru şu; hiçbir piyasa değerine itirazı
olmayan, merkez sağ siyasetten medet umanlarla aynı yerde misiniz?
Başka türlü söylersek; her AKP muhalifi türdeş biçimde ifade
edilebilir mi? Söz gelişi milliyetçi partiyle ya da farklı İslamcı
partiyle yan yana gelerek güç birliğinin anlamı var
mıdır?
Yararcılık (pragmatizm) siyasi iflas getirir er
ya da geç. AKP ve RTE de bu yüzden tarih
sahnesinden silinecek. Her popülist siyasetçiden daha ilerisi
vardır, gün gelir ezer geçer. Bunun çözümü ilkeli olmak, ideolojik
direnç göstermektir!
***
Dedim ya, defteri hafifletin diye, bu salt
yüz yüze tanıdıklarımız için öneri değil. Sanatçı, akademisyen,
siyasetçi, topluma söz söyleyen her kim varsa, onlar için de
geçerlidir.
“Bu ülkede kimse baskı altında değil,
bilakis fazla özgür. Yaptıklarından dolayı bir gün herkes Erdoğan’ı
takdir edecek” diyen Hülya Koçyiğit’i
unutacak mıyız? Peki ya
“Açılımınızı ailece canı gönülden
destekliyoruz. Bu sürecin karşısında duranları iki cihanda da
lekeli kabul ediyoruz” diyen Sezen Aksu’yu?
Cumhurbaşkanlığı ödülünü koşarak almaya giden Şener
Şen mesela?
Son günlerde Sabah’a söyleşi vermek
moda!
Cerrahi tarikatı mensubu ve müzisyen
Mazhar Alanson; “Artık iyice ortaya çıktı ki,
bu ülkenin çoğunluğu Müslüman ve Müslüman hayatı yaşıyor. Olayımız
bu” diye buyurdu aynı adrese. Erdal
Beşikçioğlu “Aynı gemide değiliz ne demek” diye
sordu. Meğer sanatçının ideolojisi olmazmış, o eskidenmiş, öyle
dedi! Neyse örnek çok... Yazık ki Bülent Ortaçgil, Selda
Bağcan gibi çok sevdiğimiz isimler de aynı hatayı
yaptılar...
***