Fatih Hilmioğlu Malatya İnönü Üniversitesi rektörüydü. Bilim insanı olmanın gereğini yaparak yönetiminde bulunan üniversiteyi uygar dünya seviyesine çıkarmak için çalışıyordu. Cumhuriyet sevdalısı, aydınlanmacı Hilmioğlu kimi uygulamalarından dolayı sert eleştiri altındaydı. Gidip gördüm İnönü Üniversitesi’ni. Doğrusu etkileyici kütüphanesi, geniş sosyal olanakları ile öğrencilere başka bir yere gereksinim duymadan yaşamlarını sürdürme koşullarını sağlıyordu. Fatih Hoca kadın erkek eşitliği konusundan taviz vermiyordu ve malum konu, türbanlı öğrenci kavgasının en yoğun olduğu günlerde gericilerin hedefindeydi. Ayrıntılı yazıyorum, dönemin en hararetli tartışmasının halen AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğünü görüyoruz.
(Her dönem müşterisi olan konudur bu “türbanlı bacılarımıza neler yaptılar neler” söylemi. Ben kendi payıma yetişkin kimselerin ne giydiği, nasıl davrandığı konusuna karışmayı ayıp sayarım. Dahası gericiliğin kaynağı erkektir, kadın bedeni üzerinden bu kavganın verilmesi kasıtlıdır. Yaşadığımız çağda, gerekçesi ne olursa olsun kapanmayı anlamıyorum. Benim anlamamam bu talebi olan kimselere karışma hakkını vermez. Bunu bilerek saygıyla davranıyorum. Ancak her dönem yanılan liberallerin söylemiyle “türban takmayı/ kapanmayı” özgürlük sayacak kadar da aklımı kaçırmadım.)
AKP, liberaller ve Fethullah koalisyonu iktidara gelir gelmez, hınçla saldırmaya başladı Hilmioğlu’na. Tezgâhı kuran sinsi yetişmiş FETÖ ekibiydi. Uydurma suçlarla, yalancı tanıklarla yurtsever insanları terörist ilan ettiler. Silivri garip bir yer halini aldı. Birbirini tanımayan, yüz yüze gelme olasılığı bulunmayan kimseler terör örgütü üyeliğinden yargılandı. Yıllarca iddianameler beklendi. Zaman akıp gitti, türlü olaylar yaşandı. Bir gün Hilmioğlu hocanın 22 yaşında oğlu trafik kazasında öldü. Kanser hastası olan Fatih Hoca, bir de bu ac...