Şamil Tayyar “AKP karşıdevrim partisidir” dedi.
Bildiğimiz gerçeği, bir dönem vekillik yapan, yandaş gazeteci
tarafından işitmek güzel oldu. Biz söyleyince liberaller ayağa
kalkardı bir zaman. Dokunulmazlığı vardı karşıdevrimcilerin. Garip
koalisyondu doğrusu: AKP,FETÖ, liberaller. Zaman zaman yanlarına
farklı grupları kattıkları da oldu ya neyse. Siyasal yararcılık
intihardır. Nitekim RTE işi biteni tarihin
çöplüğüne atarak, bugün tek başına egemen olmayı başardı.
Tamamlamak üzere olduğu karşıdevrimin keyfini çatıyor.
“Devrim” sözcüğü kulağa hoş gelir, kitleleri etkilemek, ayağa
kaldırmak için siyasetçinin ağzından kolayca çıkar. Oysa kolay
değildir devrimci olmak. Var olan düzeni ortadan kaldırmak, yerine
yenisini koymak cesaret ister. Devrimci giriştiği kavganın sonunda
elbette yepyeni düzen düşler. Daha önce sınanmadığı için, yeni
durumun nasıl sonuçlar doğuracağını kestiremezsiniz. Hesabın dışına
taşar yaşam, tarih kendi bildiğince akar. Sıkça söylenir “Devrim
kendi çocuklarını yer önce” diye.
Değerli Marksist düşünür, yazar Terry Eagleton
“Hiçbir devrimin ilk on beş yirmi yılını savunamam, orada kan ve
gözyaşı vardır” derken tam da yukarıda sözünü ettiğim koşulları göz
önünde tutmuştur. Türk Devrimi diğerlerine göre daha talihlidir.
Dış güçlerle mücadele edilmiş olması, görece lehte sonuçlar
doğurmuş, yeni devlet oluşumunu kolaylaştırmıştır. Devrimci kimse
bu fırsatla yeni düzeni inşa etmeye koyulmuştur. Yazık ki yarım
kalan devrimden söz ediyoruz. Cumhuriyet fikri yeni insan
arzuluyordu. Bu yönde çok ciddi, büyük adımlar atıldı. Kuşkusuz,
her zaman olduğu gibi derin acılar da yaşandı. Sonuçlarıyla
değerlendirmek gerekir. Onca iç, dış düşmana karşı kul olmaktan
kurtulup yurttaş olmaya geçen halk yaratıldı. Lakin devrime sahip
çıktı mı bu halk? Esas soru, sorun budur.