Hani derler ya “Dağ fare doğurdu” diye, işte dün akşamki
derbinin tam karşılığı bu cümleydi. Türk futbolunun iki çınarı
Galatasaray ile Fenerbahçe’yi karşı karşıya getiren sözüm ona
“Dünya derbisi” tıpkı son yıllardaki gibi tatsız, tuzsuz,
keyifsizdi.
Derbinin Ali Koç ile Fatih Terim arasındaki bir hesaplaşma gibi
sunulması bile heyecanı yükseltmeye yetmedi. Eskiden kırmızılar
havada uçuşurdu. Dün topu topu “verilmese de olur” cinsinden üç
tane sarı kart anca çıktı.
Galatasaray evindeki derbiye ideal on biriyle çıktı. Buna karşılık
Fenerbahçe’de 5 merkez orta sahalı (Gustavo, Emre, Tolga, Ozan, her
ne kadar stoperde görevlendirilse de Jailson) bir kadro tercih
edildi. Bu durum özellikle ilk 20 dakikalık bölümde sarı-lacivertli
ekibi oyunun hâkimi yapmaya yetti. Hatta bir ara sarı-lacivertliler
Kadıköy’de bir Anadolu takımı karşısında oynar gibi bir görüntü
içindeydi. Şüphesiz ki Fenerbahçe’nin bu kadar olgun bir takım
hüviyetinde olmasında Ozan ve Tolga’nın önde yaptığı baskıya hemen
arkasındaki Emre ve Gustavo gibi kaliteli ayakların etkisi büyüktü.
50 bin taraftarı önünde oynamasına rağmen oldukça endişeli bir
görüntü çizen sarı-kırmızılı futbolcular, 20. dakikadan sonra bu
ürkekliğini üzerinden atmayı başardı. Lemina’nın sorumluluk alıp
maça ağırlığını koyması sadece Galatasaray’ın bu tuhaf
tedirginlikten kurtulmasına yetti.
Fenerbahçe, fay hattı gibi ha kırıldı kırılacak diye beklenen
Marcao-Luyindama ikilisinin arkasına sarkıtabilecek hızlı bir
oyuncu bulabilse; Galatasaray ise Feghouli’nin isteksizliğine çare
bulup Falcao’yu topla buluşturabilse biraz daha heyecanlı bir derbi
izleme şansımız olacaktı.
Fenerbahçe daha cesur olabilse 3 puanı rahatlıkla alabilirdi.
Galatasaray ise kötü oynadığı bir maçta tarihî rakibine kaybetmedi
ama gelecek adına hiç de olumlu mesajlar vermedi.
***
Maçtaki en büyük heyecan ve ilginçlik 55. dakikada yaşandı.
Lemina’nın ceza sahası içinde yerde kalıp penaltı beklediği
pozisyon...