Bu suçu Alman düşünür Karl Jaspers tanımlamıştır:
Adaletsizliği yapan suçludur.
Ona bunu yaptıran da suçludur.
Yapılan adaletsizliği doğrudan ya da dolaylı destekleyen de suçludur.
Adaletsizliği yapanları iktidara taşıyanlar da suçludur.
Böylece “adaletsizlik suçu” kişisel ölçekten toplumsal ölçeğe taşınmaktadır.
Cumhuriyet gazetesinin eski vakıf yöneticileri ve yazar-çizerleri ile ilgili mahkeme kararlarının “adaletsizlik örnekleri” olduğu “vicdanlı ve ahlaklı hukukçular” tarafından ortaya konulmuştur.
Tek Adam yönetiminin hışmına uğrayarak zulme uğrayan gazeteciler bağımlı hukuk eliyle cezalandırılmaktadır.
Beş yıldan az ceza verildiği için kararları kesinleşmiş olan Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz, Hakan Kara, Musa Kart yeniden hapse gireceklerdir. Cezaları beş yılın üstünde olanlar ise, Orhan Erinç, Akın Atalay, Hikmet Çetinkaya, Murat Sabuncu, Aydın Engin, Ahmet Şık ise Yargıtay’ın kararını bekleyecekler.
İşte, bu adaletsizliğin ortağı olmak suçtur.
Adaletsizliğin canlı örnekleri olarak bu gazeteciler yeniden hapse girerler, yeniden hapisten çıkarlar.
Ama bu ülkenin alnına sürülen “adaletsizlik lekesi” sonsuza kadar çıkmaz.
Bu “adaletsizlik lekesi”nin ortakları da bu suçun lekesini yaşamları boyunca taşımaya mahkûmdurlar.
Tarihin değişmeyen hükmü budur.