Bu sözü ben söylemek isterdim ama Orhan
Karaveli benden önce söylemişti. Bir toplantımızda
söylediği bu sözler aklıma kazındı.
Şimdi görevden ayrılan Vakıf yönetimi işbaşına geldiğinde Orhan
Karaveli bana telefon etmişti. Artık gazeteyi almayacağını, benim
de yazmamam gerektiğini, beni de okumayacağını söylemişti.
Değerli bir dostumdu ve beni düşündürmüştü.
Ben de yazmamalı mıydım?
Cumhuriyet gazetesinde yazılarımın çıkış tarihi 1966 yılına kadar
gider. Gazetenin ‘Millet Yapar’ kampanyasındaki yazı yarışmasında
ikinci seçilen yazımdan sonra dönemin yazıişleri müdürlerinden
Ziya Nebioğlu bana Cumhuriyet gazetesinde yazma
teklifi yaptı. Genel Yayın Müdürü Ecved Güresin,
diğer yazıişleri müdürü Erol Dallı dönemi. 36
yaşında genç bir tıp doktoru için elbette büyük bir onurdu. Kabul
ederek 2. sayfaya yazmaya başladım. Daha sonra dizi yazılarım
yayımlandı.
Nadir Nadi’nin ayrıldığı dönemde ve İlhan
Selçuk ve arkadaşlarının ayrıldığı dönemde yazılarımı
kestim. Onun dışında hep yazdım. 52 yıl olmuş.
Özlem Yüzak doğru bir açıklama yapmış. ‘Cumhuriyet
gazetesi bir kaledir, biz de kale bekçileriyiz’ demiş. Ben de hep
bir ‘Atatürk Cumhuriyeti nöbetçisi’ duygusu taşımışım. Yazdım.
Yazmayı sürdürdüm. ‘Atatürk Cumhuriyeti’ deyimini hep kullandım.
Çünkü, bu Türkiye Cumhuriyeti, kurucu Ata’sı kabul edilmezse başka
bir şey olmak zorunda kalır. Sonuçta da İslam Cumhuriyeti’ne kadar
gider.
Hemen belirtmeliyim ki, hiçbir dönemde yazılarımıza müdahale
edilmedi. Ne bir eleştiri, ne bir telkin, ne bir ima.
Düşündüğümüzü yazdık, yazdığımız yayımlandı.