“Ben başkan olamazsam” ne olur?
Dünya mı yıkılır?
Yaşam anlamını mı kaybeder?
Ben yok mu olurum?
Bütün bu soruların yanıtları “başkan olmak” durumunun kişi için ne anlama geldiğine bağlıdır.
Eğer “kişi” kendisini “başkan olmak” ile tanımlıyorsa “başkan olamamak” onun için “varlık-yokluk” sorunu olur.
Kendini başarılı gören bütün başkanların önünde yatan ikilem de budur.
Bir partide siyaset yapan kişilerin başkan seçilmesinden sonra bu ikilem de önlerinde yatar.
Başarılı olup başkanlığı sürdürmek mi?
Rekabet ortamında başkanlığı kaybetmek mi?
Bu süreçte üç faktör durumu etkiler:
Birincisi kişinin egosu.
İkincisi partisinin tutumu.
Üçüncüsü ülkesinin geleceği.
Bu üç faktör de zaman içinde etkileri değişerek süreci belirler.
Başkanlığın ilk döneminde “parti” çok önemlidir, “ülkenin geleceği” de başarıya göre belirlenecektir.
Başkanlık başarıyla sürdükçe “ego” güçlenir, “parti” geri plana geçer, “ülkenin geleceği” de başarılı hizmete bağlanır.
Başkanlık başarısına güvendikçe “ego” sürece egemen olur, “parti” önemsizleşir, “ülkenin geleceği” de başkandan sorulur.
Bütün partiler için sorun olan bu durum, Cumhuriyet Halk Partisi için daha büyük sorun olmuştur.
Çünkü CHP demokratik tartışmanın yaşandığı bir partidir.
Ancak parti çok yakın dönemde önemli bir “değişim-gençleşme-yenileşme” aşamasına geçmiştir.
Partinin yeni yönetimi kendi hedefleri doğrultusunda değişiklikler yapmaktadır.
Bu süreçte anlaşmazlıklar, kabul edip etmemeler, parti yönetimine yönelik eleştiriler kaçınılmaz olmaktadır.
Bunlar göze alınmalı mıdır?
Yerel seçimlere gidilen dönemde bu uygulamalar yararlı mı, zararlı mı olmaktadır?
Örnekler mi?
Başarılı başkan örneği mi?