Arapça bir sözcük “hafız”; koruyan, saklayan demek.
Dinsel anlamda “Kuran’ı baştan sona ezberleyen, okuyan kişiye verilen sıfat” oluyor.
Okulda konuyu anlamadan ezberleyen öğrencilere “hafız” denirdi, yaptıklarına da “hafızlama” diye bakılırdı.
Gazetemizdeki habere göre;
“Bursa’da 1843 hafız için icazet töreni düzenlendi.
Törene Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve vali Mahmut Demirtaş katıldı. Erbaş, 100 bine yakın gencin hafızlık eğitimi aldığını söyledi.”
“Hafızlık”; eğitimi yapılan bir iş, bir meslek kabul ediliyor demek ki. “İcazet töreni” bir anlamda yeterlilik belgesi, diploma oluyor.
“Hafız”, kutsal kitap Kuran’ı baştan sona ezberleyen, gereken yerde ve zamanda da okuyan yetkili kişi.
Kuran’ın ne dediğini anlıyor mu? Hayır. Arapça bilmeden anlaması olası değil. Arapça bilse de “Kuran dili” diye ayrı bir konu var.
“Hafız”, Kuran’ın ne dediğini biliyor mu? Hayır, bilmiyor. Zaten bilmesi de gerekmiyor. Okuması yeterli.
Yüz binlerce genç, hafızlık eğitimi görüyor, törenlerle icazet alıyorlar.
Aslında sorgulanması gereken, böyle bir işe gerek olup olmadığı.
Kuran’ın yazılı olmadığı zamanlarda surelerin ezberlenmesi önemliydi, kaybolmasının önlenmesi için “korunup saklanması” gerekiyordu.