Bir toplumun beslenmesini çöplerinden,
Bir toplumun kültürünü küfürlerinden,
Bir toplumun uygarlığını adaletinden
öğrenebilirsiniz.
***
İzmit’te bir dershane toplantısıydı. Üniversite giriş sınavları
ile ilgili bir söyleşi programında konuşmacıydım.
Konuşmanın bitiminde sorulara geçilmişti.
Bir kız öğrenci söz aldı ve tek sorusunu sordu:
- Allah’a inanıyor musunuz?
Soru toplantının konusu dışındaydı.
Bunu söyleyebilirdim. Ama bu tutum sorudan kaçmak olurdu.
Hiç duraksamadan mikrofonu aldım:
- Bu soruyu kimseye sormayınız. Size de sorulursa cevap vermeyiniz,
dedim. Laiklik işte budur.
Salonda büyük bir alkış koptu. Genç öğrenci kendince tuzak bir soru
sorarak konuşmacıyı güç duruma sokmayı amaçlamıştı. Eğer
konuşmacı “evet” derse imanını ikrar etmiş
olacak, “hayır” derse dinsiz olduğu ortaya
çıkacaktı.
Genç öğrenci laiklik konusunda ne anladı bilmiyorum, ama salonda bu
diyaloğun anlamını anlayan çok kişi olmuştur.
***
İnanç sorgulaması ortaçağın en belirgin özelliğidir.
Dinsel inanç (kilise tarafından temsil edilen Hıristiyanlık) her
davranışın temel ölçütüdür. Kişiler, gruplar, konuşmalar,
yazılanlar hep kutsal kitap olan İncil’e uygun olup olmadığına göre
değerlendirilmiştir. Astronomi, tıp, hukuk hep bu eksende
değerlendirilmiş, yüzyıllar boyunca din ile bilim
çatışmıştır.
Din savaşlarını, mezhep katliamlarını (Katolik - Protestan) tarih
kitaplarında, tiyatro oyunlarında, sinema filmlerinde okumuş
görmüşüzdür.
Sonra, adalet kavramı, üstün bir değer olarak insanlığın evrensel
ortak değeri oldu. Adalet, insan vicdanının en üst basamağında yer
alır.
Adaleti temsil eden de hukuktur.
Bu nedenle, “hukukun üstünlüğü”, “suçların yasalarca
tanımlanması”, suçun kabul edilmesi için de,
“Bağımsız yargı ve yargıç, açık, anlaşılır yasa, dürüst tanık,
kabul edilebilir kanıt”bulunması temel koşullar
olmuştur.
Bu koşullar olmadan kişinin suçlu bulunması ve cezalandırılması
adalete uygun değildir ve zulüm sayılır.
Şimdi neden bunu yazmak gerekiyor?
Gülen cemaati, kendine bağlı savcılarıyla, yargıçlarıyla, polis
örgütüyle “zihniyet ve niyet yargıladı”.
Ergenekon, Balyoz davaları böyle “zihniyet ve
niyet” yargılayan davalardır. Yasalara uymaya zorlanmış, sahte
kanıtlar uydurulmuş, gizli tanıklar kullanılmıştır.
AKP’nin lider kadrosunun bunları bildiği halde bu konularda ortak
olması bağışlanamaz. Gülen cemaatinin suçlarına ortak
olmuşlardır.
Şimdi, Gülen cemaati tarafından kalkışılan darbe girişimi
sonrasında bu cemaate bağlı olduğu varsayılan kişilere, kurumlara,
şirketlere karşı bir suçlamacezalandırma hareketi
başlamıştır.