Bir veda töreni idi.
Sadece Ali Sirmen’in eşi değil, bizlerin de
arkadaşı olan, dostu olan Mine Sirmen ile
vedalaşıyorduk.
Ali için de bir eşten fazlası olduğunu düşünürüm.
O da bir dayanışma simgesi ile vedalaşıyordu.
Ali Sirmen, yaşamın pek çok inişini çıkışını yaşamış bir usta, bir
yaşam ustası.
Şimdi, orada, acısına ortak olanların gördüğü vakur adam kim bilir
neler hissediyordu.
Hiç kimse bir başkasının acısını yaşayamaz.
Ben, en çok Barış Derneği davasının günlerini anımsadım.
Genco oradaydı. Gencay Şaylan. Benim için o
günlerin Genco’su. Silah arkadaşlarım.
Hapishane bir mücadele yeridir. Hapis yatmak bir mücadeledir. Öyle
“Bu üstüme kapanan kapılarda yatmak için ne yaptım ki?” türünden
dövünmelerle zaman geçirmeyeceksin.
Mücadele yapıyorsun. Eşitsiz güçlerle sürdürmek zorunda kaldın ve
mücadeleyi -geçici olarak- kaybettin. Dikkat et, savaşı
kaybetmedin, sadece bu raundu kaybettin.
İşte, şimdi 2019 yılındayız. Nerede Kenan Evren?
Nerede Nurettin Ersin?, Nerede Tahsin
Şahinkaya? Onlar hayatta değil. Tarihe, 12 Eylül 1980’in
faşist darbecileri olarak geçtiler. Amerika’nın güdümünde ve
onayında bir darbe.
Ve siz, alnınızın akıyla çıktınız ve mücadelenizi
sürdürüyorsunuz.
Haklısınız, haklıydınız, gene haklısınız.
Önemli olan, doğru yerde durmak ve orayı terk etmemektir.
Mine Sirmen, o mücadelenin bir parçasıydı.