İnsanlığın bayrak yarışıdır bu.
İnsan olmanın, insan olabilmenin, insanca yaşayabilmenin bayrak
yarışı.
Tarih boyunca insanın uğradığı zulme karşı çıkanların, insanın
doğadışı güçlere kurban edildiği, baskılara isyan edenlerin
taşıdığı bayrağın elden ele verildiği yarış.
Sokrates’lerin
akılcılığı, Spartaküs’lerin
isyanı, Montaigne’lerin, Voltaire’lerin
aydınlanması ile akıldışı zulümlere karşı çıkışın bayrağını
taşımanın gücüdür bu.
Oktay Akbal dünya çapında bir öykücümüzdür.
Ama ömrünü çok sevdiği sanatı kadar, hatta ondan da fazla,
ülkesinin demokrasi ve insanlık mücadelesine verdi. 12 Eylül faşist
yönetimine karşı çıktı. Sonra AKP yönetiminin ülkeyi nereye
götürdüğünü gördü, karşı çıktı.
Kendisine söylenen “Oktay Bey, yazıyorsun yazıyorsun
da ne oluyor? Görüyorsun ki bir şey
değişmiyor” sözünden etkilendi, bunu yazdı. Ben de yanıt
vermiştim, “Sevgili Oktay Bey, sen yazdın, ben
okudum, işte şimdi ben de yazıyorum. Yazdıkların kimleri
etkiliyor, biliyor musun? Sen yazmanı sürdür, mutlaka
yerine ulaşır” demiştim.
Tiyatro
sanatçımız Levent Üzümcü’yü
izliyorum. O da insanlık yolunun yolcusu. Haksızlıklara karşı
susmuyor, zulme karşı direniyor, bunun sancılarını çekiyor.
Soruşturma açtılar, görevine son verdiler. Ama işte çağının
sanatçısı. Gerçek sanatçı. Gerçek sanatçı susmaz, yutkunmaz,
bildiğini, gördüğünü, düşündüğünü söyler. Hepsi yapar mı bunu?
***
Hayır, hepsi yapmaz.
Günümüzde de, ülkemizde de susanlar, yutkunanlar var. İçinden
söylenenler, mırıldananlar, kimsenin olmadığı yerde sızlananlar
var. Dahası da var. Saraya sığınanlar. Ulufe bekleyenler. Gücün
önünde eğilip kendini -elbette yüklüce çıkarını- güvenceye alanlar
var. Yalakalıktan soytarılığa uzanan bir çizgide yerlerini
alanlar... Her ülkede, tarihin her döneminde görüldü
bunlar.