Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve
Tabip Odaları, bu yılın “14 Mart Tıp Bayramı”nı
programlı etkinliklerle “Sağlık Haftası” olarak
açıkladı.
İstanbul’da bir panellerine katıldığım
etkinlik, pazar günü yapılan “Büyük Hekim Yürüyüşü” ile
tamamlanmış oldu.
Ama ne toplumun sağlığı düzeliyor ne de
hekimlerin dertleri bitiyor.
Çünkü, toplumun sağlığı ile hekimlerin (ve
elbette diğer sağlık personelinin) sorunları iç içedir.
Toplumun sağlığı düzelmedikçe, bu alanda
çalışanların sorunları da bitmez.
Toplumun neden sağlıksız olduğuna
gelince...
***
Şu yerel seçimlerdeki kampanyaya
bakınız.
Dinci siyaset her türlü din istismarını, ahret
vaatlerini, cennet belgelerini, günah bağışlanmalarını AKP’ye oy
vermeye bağlıyor. Bu dünyayı da her türlü yalanın, iftiranın, kul
hakkı yemenin dünyası yapıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan,
kendilerine oy vermeyecekleri “terörist, vatan hainlerinin
işbirlikçisi olduğunu” meydanlarda açıklıyor, muhalif
parti liderlerini hapislerle tehdit ediyor.
Cumhurbaşkanı?
Yani bu ülkenin bütününü temsil etmesi gereken
makamda oturan kişi! Aynı zamanda parti başkanı olmanın garabetini
gözler önüne seriyor.
Bu toplumda ruh sağlığı kalır mı?
Güvensizlik, korku, ürkme, kaygı yaygınlaşmaz
mı?
Anksiete ve depresyon, korku ve öfke nasıl
oluşur?
Bir toplumun ruh sağlığı böylesine tehditler
altında kalır da orada insanlar huzurlu olabilir mi?
Bu toplumda insanlar yarın başlarına neler
geleceğinden kaygı duymadan yaşayabilir mi?
Bu toplumun ruh sağlığı uzmanları da üyesi
oldukları Türk Tabipleri Birliği de bunları da
açıklamalıdır.
Açıklamalıdır ki, halk sağlığını koruma
görevini yapmış olsunlar.
***
Bu toplumun beslenmesi bozuldu, bu toplumun
yaşamı zorlaştı, bu toplumun hastalıkları arttı.
Çarşı pazar fiyatlarının yangını
söndürülemiyor. Halk et yiyemiyor, ateş pahası. Halk peynir, süt
gibi hayvansal protein kaynaklarından yoksun. Patates, soğan gibi
besinler bile tüketimi zorlaşanlar arasında. Domates, biber,
patlıcan zam şampiyonu oldular. Beka sorunu diye bunları örtmeye
çalışan yaygaracı Saray borazanları nafile çığrışıyor.
Halkın sağlığı yanlış politikaların kurbanı
olmuştur.
Tarım üretiminin baltalanması.
Devlet kurumlarının kapatılması, satılması,
özelleştirilmesi.
Şu şeker politikasına bakmanız yeter. Pancar
şekerinden mısır şekerine dönüşün öyküsü ülkenin nasıl soyulduğunu
anlatmaya yeter.
Tarikat kavgalarını Kurtuluş Savaşı ile
kıyaslamaya kalkan, taht savaşlarının tekke çekişmeleri olduğunu
bilmezden gelen dinci siyaset, toplumu işgal planını hiç sorumluluk
almadan uyguluyor.
Oysa her şeyden sorumlu olanlar
onlardır.
Suçludurlar ve korkuyorlar.
***