"Şiiri kim öldürebilir ki? Kedi gibi yedi canlıdır şiir. Ona işkence ederler, sokaklarda sürüklerler, üstüne tükürürler, alay ederler, etrafını dört duvarla çevirirler, sürgüne yollarlar ama şiir bütün bunları yaşar, tertemiz bir yüzle, gülümseyerek ortaya çıkar sonunda…’ Pablo Neruda söylüyor bu sözleri; “Confieso Que he Vivido“ adını koyduğu anılarında, “Yaşadığımı İtiraf
Ediyorum”. “Sanatsız bir toplumun damarları kopmuştur” demiştir büyük Atatürk.
Atatürk Cumhuriyeti’nin kurumudur Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası. Cumhuriyet’in kurumlarıdır Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü.
Milli Eğitim Bakanlığı “Dünya Klasikleri”ni yayımlamıştır. “Tercüme Bürosu” kurulmuş, dünyanın en iyi yapıtları çevrilmeye başlanmıştır. Bakan Hasan Âli Yücel’dir. Köy Enstitülerinin genel müdürü İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte.
O dönemde “devlet”, sanatın, kültürün kurucusudur, destekçisidir, yaygınlaşması için güç verenidir.
İsmet İnönü ve eşi Mevhibe
Hanım’ın Cumhurbaşkanlığı Konser
Salonu’nda ayrılmış koltukları vardır.
Her konseri dikkatle izlerler.
Bugünlere gelene kadar bu heyecan sürmese de sanat kurumlarına pek dokunan olmamıştı. Ama şimdi böyle değil.
AKP döneminde sanat
AKP’nin temsil ettiği anlayış, Batı kaynaklı evrensel sanata böyle bakmadı. Tersine, her fırsatta dile getirdiği hoşnutsuzluğunu ısrarla
sürdürdü.