Her faşist hareket ordularla, silahlarla, sıkıyönetimlerle
gelmez. Sıradan insanların zorbalığa dayalı, haksız, kasıtlı
hareketleri de faşizm olarak nitelenir.
Amerika’da yaşanan Ku-Klux-Klan hareketi böyle bir harekettir. Bir
kasabada gündelik hayatlarını yaşayan berber, kasap, terzi,
ayakkabıcı gibi sıradan insanlar birbirini kışkırtır, zenci
yakalamaya çıkarlar, yakaladıkları zenciyi asarlar. Sonra da beyaz
kukuletalı giysilerini çıkarır, gündelik hayatlarına
dönerler.
Nazilerin kışkırtmalarıyla harekete geçen sıradan Almanlar, düne
kadar komşuları olan Yahudileri döver, dükkânlarını yıkar, onlara
yapılan her türlü zulme hak verirler. Günlük hayatlarında da
suçluluk duymamak için her türlü bahaneyi bulurlar.
Kahramanmaraş olayları böyle yaşanmıştır. Alevilere karşı girişilen
toplu katliam hareketi tipik “sıradan faşizm”
hareketidir.
Toplumsal tarihimizin yüz karası olan “6-7 Eylül Olayları”, dönemin
Demokrat Parti yöneticileri tarafından kışkırtılmış kitlelerin
yarattığı vandalizme varan olaylar bir “kitlesel
faşizm”dir.
Sıradan faşizmin kökeni, yerleşmiş önyargılardır.
Önyargılar yerleşmesi çok kolay, yok edilmesi çok zor peşin
hükümlerdir. Önyargılar her kültürde, her toplumda, her bireyde
vardır, çünkü ön izlenimler yaşamı kolaylaştırır. Ancak, ön
izlenimlerin katı önyargılara dönüşmesi çok kötü sonuçlara
varır.
Toplumumuzun günümüzde güçlü önyargılarla yönetmeyi seçen bir
yönetici grubu tarafından yönetilmesi, büyük bir ayrışma
yaşanmasına yol açmıştır.