Sülün Osman olayı tuhaf bir dolandırıcılık öyküsüdür.
Bu uyanık Osman, İstanbul’da köprüde gezinip duran
saf vatandaşlara yanaşıp “köprüyü satma” teklifinde bulunur. Ya da
Eminönü Meydanı’ndaki meydan saatini gösterip “Sana bunu satayım”
der.
Ürününü satıp parasını cebine koyan, İstanbul’da biraz keyif
süreyim diyen vatandaş sorar: “Bunlar senin mi?” “Elbette benim”
der Sülün Osman. “Köprüden geçenden para alırım. Saate bakandan
para alırım. Sana satınca o paraları sen alırsın” der.
Vur aşağı tut yukarı anlaşırlar, Sülün parayı alır. Sonra ara ki
bulasın.
Sülün Osman yakalanınca sorarlar: “Sen bu işten neden
vazgeçmiyorsun?” “Vallaha” der, “öyle keriz kişiler var ki gel de
beni dolandır diyor, ben ne yapayım?”.
Şimdi bu Sülün Osman öyküsünü seçim çalışmalarında kullanmak
isteyen Saadet Partisi bakıyor ki Sülün Osman öyküsü yayından
kaldırılmış. Araştırıyor, bir yerlerden baskı geldiği
anlaşılıyor.
Sülün Osman olayı bana başka bir benzer olayı anımsattı.
Devlet Opera ve Balesi bir Türk masalını opera olarak repertuvarına
almış, gösterime sokmuş:
“Ali Baba ve Kırk Haramiler”.
Masalı bilirsiniz, Ali Baba ve kırk haramiler çaldıklarını bir
mağaraya saklarlar. Mağaranın kapısı da “açıl susam açıl” diye
açılır falan filan.
Oyun iki yıldır oynanmaktadır. Afişleri de oyun gösterime sokulduğu
zaman gereken yerlere asılmaktadır.
Bir gün bir yerden telefon gelir: “Siz kırk harami diyerek neyi ima
etmektesiniz?” Yöneticiler, “Aman efendim...