Derdimiz budur.
Bahariye’de (Kadıköy) açtığım ilk muayenehanemin üst katında bir
Rum ailesi oturuyordu. Hâlâ da oradalar. Bir gün geçmişin 67 Eylül
olaylarına ilişkin kısaltılmış anılarında ‘o saldırı gecesinde
çocuklarını üst kattaki Türk komşularına vermek istediklerini’
anlattılar. Türk komşuları çocuklarını almamışlardı, çünkü onlar da
korkuyorlardı. Şimdi çocukları büyümüştü, o günler geçip
gitmişti.
Ben utanmıştım. O günler de geçip gitmemişti, geçip
gitmeyecekti.
O nefret, o düşmanlık, o saldırma, yakıp yıkma sürüp gidecekti.
Uygar toplum olamamak. Derdimiz budur. Mustafa
Kemal’in derdi de buydu.
Tarihe meraklıydı. Sürekli okuyordu. Tarih boyunca özgür düşüncenin
önüne dikilen setin dogmalar olduğunu görüyordu.
‘Milliyetçi muhafazakâr’ etiketi altında gizlenen dogmalara dayalı
uygarlık karşıtı toplum modelinin kolay yönetilirliği, günün dinci
iktidarlarının dayanağıdır.
Mustafa Kemal’in sürekli dikkat çektiği tehlike budur.
Onun derdi de uygar bir toplum yaratmaktı.
Düşünceden duyguya, dilden sanata, bilimden eğitime, tarımdan
endüstriye kadar her alanda akılcı, modern tekniğe dayalı uygar bir
toplum kurmak.
Laiklik bu toplumun yaşam rehberidir.
Dinlerin, mezheplerin, tarikatların, cemaatlerin bir toplumu
bölmesini, toplumun çatışmasını önleyecek olan laikliktir.
Laik olmayan uygar olamaz.
Uygarlık hedefinden her sapış, zaman kaybıdır, enerji kaybıdır,
insan kaybıdır.
Bizim derdimiz, uygar insan uygar toplum olmaktır.