Yapay zekâ aldı başını gitti.
Her şeyi ‘insansız’ yapıyoruz.
İnsansız hava aracı. İnsansız benzin istasyonu. İnsansız market.
İnsansız banka.
Her şey sizi algılayan sensörlerle, izleyen kameralarla, işlemi
yapan programlar yüklenmiş cep telefonunuzla olup bitiyor.
Hazırlanmış algoritma yaşamınızı kontrol altına alıyor. Ve siz çok
rahat ediyorsunuz. Yaşamınızla beraber aklınızı da ‘yapay zekâ’ya
teslim ediyorsunuz.
Yeni tanrınız artık budur, ‘yapay zekâ’. Sihirli sözcük.
İyi de bizim ‘doğal zekâmız’a ne oldu da vazgeçtik?
Hani beynimizde 100 milyar nöron vardı da, her nöronda on bin
sinaps vardı da, onlar çalışıp üretiyorlardı? Ne oldu bizim
beynimize de ondan vazgeçtik?
Kullanım tarihi mi doldu? Modası mı geçti?
Beynimize ipotek mi kondu yoksa? Emanete mi verdik?
Aslında hiçbiri değil. Biz farkına varmadan olan şudur:
Genç teknik yaşlı felsefeyi ezdi geçti.
Genç teknik birkaç yüzyılda hızla gelişti.
Birkaç bin yıllık felsefe rafa kaldırıldı.
İnsanoğlu ‘neden’ diye düşünmeyi sevmiyor. Tekniğin ‘nasıl’ diye
soran şehveti insanı esir aldı.
Atomun parçalanmasıyla yeni büyük enerjiyi bulan ‘teknik’, sonunda
atom bombasına ulaştı.
Genleri kontrol etmeyi başaran teknik, ‘ısmarlama insan üretme’
peşinde. Nereye varacağını yapanlar da bilmiyor.
‘Neden’ diye düşünmeden yaptığınız her şey sonunda belanız
olur.
Ekonomi...