2016’nın son çeyreğindeki yüzde 3.5’luk büyüme bile yüksek bulunurken, ilk çeyrekte büyümenin yüzde 5’e çıkması sürpriz oldu. Bu büyümede en olumlu unsur geçen yıl büyümeye negatif etki yapan ihracatın yeniden artışa geçmesi. İlk çeyrekte özel tüketim harcamaları yüzde 5.1 büyürken kamu harcamalarındaki artış yüzde 9.4’e çıktı. Bu dağılımın bize gösterdiği; büyümenin referandum öncesi KGF başta olmak üzere yüksek oranda artırılan krediler ile vergi indirimi gibi unsurlarla tüketimin aşırı artırılmasıyla bu noktaya gelindiği gerçeği. Bu değerlendirmeler de doğal olarak, ilk çeyrekteki yüksek büyüme oranının sürdürülebilirliğini de tartışmaya açıyor.
Maliye Bakanı Ağbal büyüme oranını değerlendirirken, “geçici vergi indirimleri, KGF, KOSGEB, prim ötelemesi, yatırım teşvikleri ve istihdam destekleri gibi teşviklerin ne kadar yerinde olduğunu göstermiştir” diye övünüyor. Halbuki tüm bunların normal ekonomi politikası araçları olmadığı açık.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise ikinci çeyreğe ilişkin öncü verilerin, daha yüksek büyüme gösterdiğini, Türkiye’nin yeniden yüzde 5’in üzerinde bir büyüme patikasına çıkarılabileceğini söylemiş.
İşte tehlike de burada; hükümet ilk çeyrek büyümesini belli ki sürdürülebilir buluyor, aynı politikalarla bunun daha da artırılmasını planlıyor.
Yapılan analizler, Şimşek’in dediği gibi, alınan önlemlerin yılın ikinci çeyreğinde de etkili olacağını, büyümenin yüksek çıkacağını gösteriyor. Ancak iktisatçılar, Hükümetin bunu fırsat bilip artık mali daralmayı başlatması gerektiğini düşünüyorlar. Ancak bu takdirde bütçe açığındaki büyümenin frenlenebileceğini, piyasa faiz oranları ve enflasyonun geriye çekilebileceğini düşünüyorlar.
Daha doğru bir tabirle, büyüme rakamlarına sevinen piyasa analistleri bunun sürdürülebilir olamayacağını görüyor; ileride büyük sıkıntılar yaşamamak için artık tedbirli davranıp usul usul frene basmak gerektiğini, aksi takdirde geçmişte de gördüğümüz aşırı ısınmanın risklerine maruz kalacağımızı düşünüyorlar.