Perşembe günü açıklanacak Orta Vadeli Programın (OVP) piyasalarda güveni nasıl sağlayacağı tartışılırken, sorunlu banka kredilerinin de OVP kapsamına düzenleneceği öğrenildi.
Bununla birlikte ekonomi çevrelerinde böyle bir mekanizmanın nasıl oluşturulacağı, çalışıp çalışmayacağı ve sonuçlarının ne olacağı da tartışılmaya başladı.
Bloomberg’in dünkü haberinde bankaların artması gereken sermaye enjeksiyonları ihtiyacını azaltmak için, sorunlu kredilerin kurulacak bir tüzel kişiliğe aktarılıp, banka bilançolarından çıkarılması planı üzerinde durulduğu belirtildi. OVP kapsamında açıklanması beklenen plan ile “bir süredir tartışılan bankaların sermaye ihtiyaçları için gereken finansmanın nasıl sağlanacağı ve sorunlu kredilerin devlete mi aktarılacağı; başka bir ifade ile vergi ödeyenlerin üzerine mi yük olarak bindirileceği” konularına açıklık getirileceği belirtiliyor.
Uzun süredir tartışılan reel sektör kredilerinin bankalara yük olmaktan nasıl çıkarılacağı konusunun bu düzenleme ile çözülüp çözülemeyeceği, OVP açıklandıktan sonra daha netlik kazanmış olacak.
Dün konuştuğumuz hükümete yakın kaynaklar, hala tartışmaların devam ettiğini, nasıl bir çözüm formüle edileceğinin perşembe gününe kadar netlik kazanacağını söylediler. Daha doğrusu OVP’de kredilere ilişkin bir düzenlemenin yer alacağını ama nasıl bir formül gerektiğinin hala tartışılmaya devam ettiğini söylediler. Buradaki amaç için ise “yaşadığımız türbülanstan çok olumsuz etkilenen şirketler olmasına rağmen, hala istihdam yaratmaya, katma değer yaratmaya devam edecek olan sorunlu görünen şirketlere kolaylık sağlanması” olacağını, devletin buna çalıştığını kaydettiler. Örnek olarak da Ülker ve Doğuş kredilerinin yeniden yapılandırmalarının çok kötü yönetildiği ve Türkiye algısına darbe vurduğunu gösterip, bu tür yeni örnekler oluşmasının önlenmesi gerektiğini söylediler.
Tartışmalardan anladığımız kadarıyla, çok daha kapsamlı bir formül bulunup, bankaların sorunlu kredilerinin yeni kurulacak bir şirkete aktarılmasını savunanlar bulunuyor. Bu tartışmalar içinde süper bono ihraç edilip bankalara kaynak ayrılması, banka bilançolarının rahatlatılmasına karşılık gereken sermaye ihtiyacının banka sermayedarları tarafından konulması için cazip koşullar konması gibi konular da tartışılıyor. Tabii ki bununla birlikte sorunlu kredileri alan şirketin nasıl çalışacağı, alınan şirketlerin düze çıkarılması ya da batırılması için kararların nasıl alınacağı, bu arada Hazine’nin devreye girmesiyle kredilerin kamu borçlanmasını artıracağı, özel sektör borçlarının bu yolla halkın borcu haline geleceği tartışmaları da yapılıyor.
ULUSLARARASI KURALLARA UYUM
Bu kadar kapsamlı bir kurtarma operasyonu mu yapılacağı yoksa Anadolu veya İstanbul yaklaşımı benzeri, yeniden yapılandırma modeli mi oluşturulacağı henüz belli değil. Daha önce yaptığımız görüşmelerden hükümetin neredeyse tüm şirketleri kapsayacak Anadolu Yaklaşımı benzeri bir formül istediğini, bankaların ise sadece yüzdürülebilecek şirketlerin kurtarılmasını öneren daha çok İstanbul Yaklaşımı gibi bir modeli savunduklarını da biliyoruz.
Bu arada bankaların son dönemde yapılan düzenlemelerden yola çıkarak, bankacılık sistemine dönük tedbirlerde uluslararası kurallara uyumun mutlaka gözetilmesi gerektiği, aksi takdirde bu sendikasyon döneminde borçlanmakta sıkıntı çıkacağı konusunu ilgili resmi çevrelere ilettiğini de duyuyoruz.