TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, ekonomik değerlendirme yaparken 2002-2007 ile 2010-2017 dönemini karşılaştırıp, her iki dönemde de büyümenin başarıldığını, ancak bu iki büyüme dönemi arasında çok önemli nicelik ve nitelik farkları bulunduğunun altını çizdi. İlk dönemde büyürken çekirdek enflasyonu 2007’de yüzde 4.8’e kadar düşürmüşken 2017’de yüzde 12’ye çıkardığımızı, dış borcu 2007’de yüzde 36’ya düşürmüşken, 2017’de yüzde 51’e çıkardığımızı, cari açık finansmanı ilk dönemde neredeyse yarı yarıya doğrudan yatırımlarla yapılırken, ikinci dönemde bu oranın beşte bire düştüğünü anlattı.
Kriz öncesi dönemde ekonomik büyüme başarısını reformlar ile Batı ile iyi ilişkilere bağlayan Bilecik, “Kriz sonrası büyüme politikası ise ucuz ve bol sıcak paraya dayalı, tüketim ve kamu harcamaları ağırlıklı politikaydı. Bu yaklaşım, finansal göstergelerimizde bozulmaya ve kırılganlıklarımızın artmasına neden oldu. Bu kırılganlıklar, AB başta,pek çok ticari ortağımızla yaşanan gerilimlerin yarattığı olumsuz algıyla birleşince, ülkemize yönelik risk algısı kötüleşti” dedi.
Merkez Bankalarının, refah ve büyüme yaratma kurumları olmadığını, Anayasa gereği temel görevinin fiyat istikrarını sağlamak olduğunu belirten Bilecik, “Ekonomi literatüründe maalesef “yüksek enflasyon ve yüksek büyüme” diye bir ikili yoktur. Bu tür büyüme sürdürülebilir değil, hemen her zaman geçicidir” şeklinde konuştu. .
DEMOKRATİK İŞLEYİŞ
Bilecik, uluslararası küresel gelişmeler, bölgedeki çatışmalar ve Türkiye’nin konumu, adalet, eğitim gibi temel sorunlar, kürt meselesi ile bunların ekonomiyi nasıl olumsuz etkilediğini anlattığı konuşmasında Türkiye’nin yeni bir kalkınma hamlesine ihtiyacı olduğunu söyledi. Özel sektörünün ülkeye bu ivmeyi kazandıracak kabiliyet, enerji, hırs ve beceriye sahip olduğunu kaydeden Bilecik, “İhtiyaç duyduğumuz şey; tutarlı ve verimli üretimi destekleyen, rekabet gücümüzü ve refahı arttıracak reformist ekonomi politikaları, çağdaş bir eğitim anlayışı, dünyayla bütünleşmemizin önemini kavrayan bir dış politika, evrensel kurallara bağlı işleyen bir yargı sistemi ve yolsuzlukla mücadele endeksinde yükselen bir ülke olmaktır” dedi.
Aynı toplantıda konuşan Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan da Türkiye’nin dünyadan kopmamak için dünya düzeninin yerleşik kurallarına uygun hareket etmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’nin yerinin Batı âlemi mi, Avrasya mı olduğu bir tartışma konusu değildir. Türkiye Batı’nın Avrasya açılım noktasıdır” dedi. Ekonomi ve dış politikada yaşanan gelişmelerin, siyasi ve hukuki çerçeveden bağımsız olmadığını, liberal piyasa düzeninin temelinin demokrasi ve hukuk sistemi olduğunu hatırlatan Özilhan, yargı erkinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, düşünce ve ifade özgürlüğü, özgür ve bilimsel akademik ortam, özgür medya ve internet ortamı, iyi tanımlanmış yetki ve sorumluluklar, kamu yönetiminde liyakatın, ülkelerin rekabet gücünün önemli parametrelerinden olduğunu hatırlattı.