Gözaltına alma hastalığımız sürüyor... Polis, üzerinde durulmayacak kadar küçük bir olayda bile hemen gözaltı uyguluyor: -Alın bunu... Bu komut bir kişi için verilebileceği gibi birkaç kişi içinde verilebiliyor: -Bunu da alın, şu keçi sakallıyı da, yanındaki uzun boyluyu da... * * * Nasıl bir olay yaşanırsa yaşansın, polis bu uygulamayı yapar... Bunu üstlenirken de herhangi bir ayrım yapmaz... Erkek kadın, yaşlı genç, engelli engelsiz, kimin yakasına yapışıyorsa doğru içeri... Gözaltına alınan kişinin suçlu gibi muamele görmesi maalesef bu aşamada başlar. Polis emniyet ve asayişi sağlama görevinin yanına kendiliğinden yargılamayı da ekler, birden bire hem savcı kesilir, hem yargıç: -Yürü lan terörist, gir içeri de aklın başına gelsin... Nerede kaldı masumiyet karinesi... * * * Hukuk, "Kişi, suçluluğu ispat edilene kadar suçsuzdur..." der... Kime anlatacaksınız... Polis sanki duvar; dinlemez, dinlese bile anlamaz; masumiyet karinesi nedir bilmez... Hepsine, masumiyet karinesinin sanığın suçlu olduğunu ispat edene kadar geçerli olduğu öğretilmelidir... Suçun ispat edilmesi görevi de savcıya ve yargıca düşer, polise değil... * * * Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu camiden çıkarken kendisine yakın olan bir din dersi öğretmeni korumalar tarafından uzaklaştırılmak istendi. Öğretmen karşı durunca korumaların yanındaki polisler öğretmeni "Memura hakaret ettiği" gerekçesiyle gözaltına aldı... Aynı saatlerde ülkenin başka yörelerinde kim bilir kaç yurttaş sudan nedenlerle gözaltına alınıyordu... * * * Az önce öğrendim, asistanım