Hedef önemli... Fazla maç kazanınca veya çok gol atınca olay
bitmiyor.
Bize beraberlik kâfiydi.
Sahaya çıkışımız, oyun düzenimiz "Önce gol yemeyelim,
sonra atalım" şeklindeydi. Uzun zaman
böyle gitti. Zaten dikkat edin maçın 80. dakikasına kadar bir net
pozisyonumuz var Burak'la, bir de onların Merih'in çizgiden
çıkardığı topu... Ondan sonra maç Rus ruletine döndü. Ama
şunu söyleyeyim takım olarak iyi defans
yaptık.
Burak dahil defans hatası yapan
futbolcu yoktu. Burak net bir gol kaçırdı
ama defansa gelip en az üç kere müthiş işler yaptı.
Cengiz Ünder çok güçlü değil, sakatlıktan çıktı. Bir-iki pozisyonda
bencillik yapmasa, arkadaşlarına top atsa çok daha iyi olurdu.
Bakınız! Bir kaç sene evveline
kadar gazeteci dövülen, kampta sabahlara
kadar oyun oynanan milli takımı
hatırlayın.
Ben şahsen şunu söylüyordum;
"Bir Türk vatandaşı olarak bu takım benim milli takımım değil"
diyordum.
Ama bu takım, benim Milli Takımım! Maçı iki arkadaşımla birlikte
seyrederken hop oturup, hop kalktım. Çünkü sahadaki çocuklar benim
heyecanıma tercüman oluyorlardı. Candan oynuyorlardı, damardan
oynuyorlardı.
Şenol Hoca son 10 dakika biraz dağıldı.
Son oyuncu değişikliğini daha erken
yapması gerekirdi. Uzatmada yapınca hakem
bu sefer o uzatmayı da oynatacak.
En gergin olduğumuz yerler.
Onu yapmayacaksın. Çok net söyleyeyim ne Hiddink'le, ne de sağı
solu belli olmayan Lucescu ile biz bunları başaramazdık.
Futbol Federasyonu doğru iş yaparak Şenol Güneş'i getirdi, o da iyi
bir aşçılık yaparak bu takıma öncülük etti. Hani genç
futbolcu çıkmıyordu Türkler'den?
Bakınız bu takım daha yoğurulursa
önümüzdeki 6-7 seneyi kurtarır.
Şunu devamlı yapmamız lazım... Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası...
Teşekkürler Milli Takım'a... Mücadelenize sağlık.