1973'te İstanbul Mithatpaşa Stadı'nda oynadığımız bir maçtan sonra hakem olmaya karar verdim. Futbolculuğum ve yedek subaylığım bittikten sonra, yani 1983'te hakem oldum. Bir prensibim vardı. Her maçım son maçım olacak! Hakemlik olayında para da yoktu. İstanbul'a, İzmir'e gittiğ-i mizde zar zor yetiştirip belki de içeri girerdik. Şimdi hakemlerin her şeyi var. Ben bu hakemlere soruyorum. Sizlere MHK'ler eğitim veriyor. Doğru, yanlış… Peki siz üst düzey hakemler bir odaya girip, "Arkadaşlar, biz bir yerde hata yapıyoruz. Biz şunları şunları yaparsak bir şeylerin önünü keseriz. Bunları bunları da yapmamamız lazım" dediniz mi? Futbolcular sizlerle şamar oğlanı gibi oynuyorlar. Hakaret ediyorlar, yeri geliyor küfür ediyorlar, duymuyorsunuz. Sonra da FIFA hakemi oluyorsunuz. Size adam değilsin, korkaksın diyorlar, cevap veremiyorsunuz. Küçük takımın futbolcusunu atıp büyük takımınkini atamıyorsunuz. Hadi eskiden yani benim zamanımda hakemler belli grupların adamıydı. Şimdi artık öyle değil, belli grupların elinde değil… O belli grupların bitiminde de benim baya bir payım var ama hakemlerin eğitim seviyeleri yükseldi. Peki hakem kalitesi yükseldi mi? Hayır. Neden? Arkadaşlar, üniversite mezunu olmak güzel bir olaydır. Eğitim güzeldir ama şunu hiçbir zaman unutmayın. Bu cümlem genele, sakın kimse alınmasın: "Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır." Yalnız eğitimle bir şey olmuyor. Aileden kalma kalıntılar, kendi vizyonunuz… Bunları ortaya koyamazsanız sizden hakem olmaz. Oyun kuralları hikaye, öğrenirsiniz. Hakemlik kişiliktir. Yine söylüyorum, hakem olunmaz, hakem doğulur. Bari pozisyonları bilmiyorsunuz, hiç olmazsa kişiliğinizi, şahsiyetinizi yedirmeyin. Ayaklar altına aldırmayın. Yanlış penaltı, yanlış faul verebilirsiniz ama sizin kişiliğinizle, şahsiyetinizle, insanlığınızla oynuyorlar. Tavır koyun. Eğer biraz yüreğiniz varsa…
***
Tazminatları cebinizden ödeyin!
Bu Lucescu'yu kim bulup getirdiyse, onu tebrik ederim. Onu öperim
de, her yerinden, yanaklarından… Yazıyı fazla uzatmayacağım. Fatih
Terim'i kim kovduysa, Lucescu'yu kim getirdiyse bu ikisinin
tazminatlarını kusura bakmayın, ne kulüplerden ne de benim
vergilerimden ödemeye hakkınız yok. Bu tazminatları Yıldırım
Demirören başkanlığındaki yönetim kurulu ve karar alanlar çatır
çatır çatır ödeyecekler. Hiçbiri kıvırmayacak.
Fatih Terim'e telefon açacaksın, istifa ettirtmeyeceksin, sonra
görevden atacaksın. Sonra da Lucescu denen orası burası ayrı
oynayan bir adamı getireceksin. Benim bildiğim bir fıkra var,
ihtiyar- muhtar diye, ona benzeyen bir adam. İtalya'da ayrı,
Türkiye'de ayrı, Romanya'da ayrı konuşuyor. Bu Lucescu, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşına yakışmıyor. Enteresan, Arda'ya gidip sağını
solunu yalaya yalaya Milli Takım'a geri getirdi. Milli Takım teknik
direktörüne ve hocasına küfür eden adamı… Şimdi de duyuyorum,
Galatasaray Başkanı bu adamı almaya gitmiş. Ona da hayırlı
işler…
***
Külliyen!
Yıllar önce şike olayında Fenerbahçe kafilesi Trabzon'a giderken
otobüse Rıdvan Dilmen geliyor ve Aykut Kocaman'la o zamanki
Federasyon Başkanı'na gidiyorlar, Mehmet Ali Aydınlar'a… Ben de
bunu televizyonda söylüyorum. O zamanki Fenerbahçe Teknik Direktörü
Aykut Kocaman, "Bu külliyen yalandır" diyor. Ben de "Külliyen
doğru" diyorum. Sonra Fenerbahçeli idareci Cihan Kamer çalıştığım
kanalda programa geliyor ve bana diyor ki," Fenerbahçe'nin teknik
direktörü hakkında yalan söylediniz". Ben de "Hayır" diyorum. "Özür
dileyeceksiniz" diyor. Ben de, "Eğer yalansa özür dilemesini
bilirim ama doğru olduğum kanıtlanırsa siz ne yaparsınız, özür
diler misiniz" diyorum, "Dilerim" diyor. Birkaç ay sonra Rıdvan
bizim programa bağlanıyor ve şunu diyor: "Evet Erman abi, biz o
seyahatte Aydınlar'a gittik." Soruyorum Rıdvan'a canlı yayında,
"Yanınızda genç birisi daha vardı, o girdi mi? Avukat olabilir."
Rıdvan, "Girmedi abi, sekreterin yanında oturdu" diyor. O günden
sonra benden ne Kamer ne de Kocaman en ufak bir özür dilemiyor.
Külliyen…
***