Öyle bir maç ki, tam derslik. Artısıyla, eksisiyle… Çok köşe
başı yerler var. Mesela; Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'nde yürürken
futbolcular, Şampiyonlar Ligi'nin yüzü suyu hürmetine bazı şekilde
yürüdüler. Peki bu bazı şekil ne? "Mümkün olduğu kadar havayı
bozmayalım" dediler. Bu hava bozukluğu neydi peki? Kesinlikle
disiplin.
Başkandan başlayan, teknik direktörle devam eden ve takıma
yansıyan. Öyle şeyler konuştular, öyle beyanatlar verdiler ki
sahadaki uygulama bunu göstermedi.
Bazı maçlar tavana vurdular, bazı maçlarda sefilleri oynadılar,
dibe vurdular. Hiçbir gün belli bir şablonları olmadı. Hep
bireysel… Bir gün bir futbolcu çıktı, bir gün iki futbolcu. Maçı
aldılar. Ama "Yahu bu Beşiktaş çok güzel, müthiş oynuyor. İki sene
evvelki gibi oynuyor" dedirtemediler.
Bunu söylediğimiz zaman da bana kızdılar.
Kalemşörleri hep seyirciye pembe baktırdılar. "Kral çıplak"
diyemediler.
Belki şunu diyebilirsiniz;
Yahu kardeşim bir maçta mağlup oldu, sen bu takıma haksızlık
yapıyorsun.
Bakınız! Böyle diyenlere cevabım şu;
Bugün Beşiktaş maçı da alırdı. Zor alırdı ama alırdı. Peki önceki
gece iki takımı seyrettik Fenerbahçe ve Galatasaray… Dün gece iki
takımı seyrettik Başakşehir ve Beşiktaş. Bunlar ligin ilk dördü…
Elinizi vicdanınıza koyun, taraftarlık yapmayın.
Bu dört takım arasında size en keyif vereni hangisi? Özellikle dün
akşam ilk bir saatte, yani 10 kişi kalana kadar Başakşehir.
Peki bunu niye söylüyorum?
Başakşehir'in oynadığı futbolda bir karakter var, bir çalışılmışlık
var. Bakın, şimdi size bir benzetme vereyim. Geçenlerde kadının
biri bir tweet atmış, "Yahu kuaföre gittim, makyajımı yaptım, en
güzel elbisemi giydim, ayakkabılarımı özenle seçtim ama erkekler
yine kalçama bakıyor.
Bu emeğe saygısızlık değil mi?" demiş.
Şimdi Başakşehir'in futbolunu görmemek, çalışılmışlığı inkar etmek,
bu kadın arkadaşın dediği gibi emeğe saygısızlık olur
kardeşim!...