15 Temmuz'da ne olduğunu tam olarak değerlendirebilmek için
yeteri kadar mesafe açıldı. Olayların sıcaklığından bir nebze olsun
uzaklaştık. 15 Temmuz'da devlet-toplum ilişkilerini kökünden
değiştirecek, kaderimizi ve bundan sonraki gidişatımızı derinden
etkileyecek, yıllar yıllar boyu konuşacağımız bir halk ihtilali
olduğu artık daha net görünüyor. İhtilali başlatan, özellikle
Ankara ve İstanbul'da ciddi bir travmatik etki yapan paralel
çetenin darbe girişimiydi. 15 Temmuz ihtilalini daha iyi
anlayabilmek için, travmatik boyutunu da konuşmalıyız. Önce
“travma” hakkındaki genel bilgilere şöyle bir bakalım.
Hepimizin hayatında bize menfi tesirleri olan olaylar, yaşam
tecrübeleri vardır lakin bunların çoğu “travma” kapsamına girmez.
Karşılaştığımız kötü hayat tecrübeleri, olağan sınırlar içinde
kaldığında, onlarla bir biçimde baş edebiliriz. Travmatik olaylarda
ise baş etme becerileri hiçbir işe yaramaz, felce uğrarlar. Travma,
insanı çaresiz bırakır ve genellikle kavrama sınırlarının dışına
taşar. Travmatik yaşantı sonrası kişi, yaşadığı dünya, kendisi,
diğer insanlar ve gelecekle ilgili kavrayışlarını yeniden gözden
geçirmek zorunda kalır. Travma ile yaşamın olağan akışı sekteye
uğrar, belleğin önceki kayıt sistemi ve içeriği çok önemli
değişikliklere uğrar, kimi zaman neredeyse tamamen silinir,
bireysel tarih, adeta sıfırlanır. Ulaşılmak istenen hedefler
anlamsızlaşır, gelecek bilinmezliğe gömülür.
Travmatik olayı sıradan olumsuz yaşantılardan farklı kılan, kişinin
yaşamına ya da beden bütünlüğüne yönelik somut bir tehlike
bulunması ve katastrofik bir tepkiye neden olması. Doğal afetler,
kazalar gibi olayların yanı sıra savaş, işkence, tecavüz, göç
yaşantısı, ağır hastalık ve sevilen yakının kaybı, başlıca travma
etkisi olan olaylar... Doğal felaketlerden ziyade insan eliyle
ortaya çıkan travmaların psikolojimize olumsuz etkisi çok daha
güçlü.