15 Temmuz, siyasi tarihimiz açısından gerçek bir milat. Öyle ki,
o tarihten beri siyasi görüşümü, “15 Temmuz Hareketi'ndenim” diye
ifade ediyorum. “15 Temmuz” gözönünde bulundurulmadan artık hiçbir
siyasi analiz yapılamaz. Bazıları çok rahatsız oluyor bu gerçekten,
hızla geçiyor, üzerini örtmeye, göstermemeye çalışıyorlar ama ne
yapsalar boş. Milletimiz 15 Temmuz 2017'de halk hareketleri
tarihinde eşine ender rastlanan bir destan yazdı. Ülkesini,
birliğini, beraberliğini, burada yaşadığı hayatı, tarihini,
geleneğini, topyekûn varlığını korumak için canını siper etti.
Şehitler, gaziler vererek ve “gerekirse daha da veririm” diyerek
direndi. Yenikapı Mitingi'nin yapıldığı gün tüm ülke sathında,
insanlık tarihinde hiçbir devrimde görülmeyen bir kalabalık,
milyonlar meydanlara çıktı, bağımsızlık ve demokrasi istediğini,
halkın coşkun seli karşısında hiçbir gücün duramayacağını tüm
dünyaya gösterdi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi teklifi için yapılacak halk
oylaması süreci de 15 Temmuz'dan muaf bir şekilde
değerlendirilemez. Değişikliğe “Evet” ya da “Hayır” diyeceklerin 15
Temmuz'a ilişkin tavırları gözardı edilemez. Sayın Erdoğan ve Sayın
Bahçeli, her fırsatta 15 Temmuz ve Yenikapı ruhuna sahip
çıktıklarını dilendiriyor; bu ruhu, toplumun yıllardır ihtiyacı
olan yeni anayasa ile taçlandırmak istediklerini belirtiyorlar.
“Hayır” tarafında ise cılız bir sesle “15 Temmuz'da biz de vardık”
demekten başka net bir tavır görülmüyor. Mesela “15 Temmuz şanlı
direnişini gerçekleştiren halk asla demokrasi karşıtı bir
gelişmeye, diktatörlüğe izin vermeyecektir!” diyemiyorlar. Tam
tersine bu şanlı direnişin temsilcilerini, cahillikle, tek adamlığa
gidiş sürecine anlamadan destek vermekle suçlamaya devam ediyorlar.
FETÖ ile aralarına kesin bir ayrım çizgisi koyamıyorlar.
15 Temmuz ruhu, milletin derin idrakinde capcanlı. Bunu halkın
gözlerine bakmayı, ona kulak kesilmeyi başarabilenler daha iyi
görüyor. Görenlerden birisi de Sol gelenekten gelen, İsveç'te
yaşayan, nispeten uzakta olduğu için reel-siyasetin