15 Temmuz'u çokça konuşmalıyız, hiç hatırımızdan çıkarmamalıyız. O gün sadece bir darbe girişimi atlatılmadı, iç savaş tuzağı bozuldu. Şehitlerimiz ve gazilerimiz, belki yüz binlerce vatan evladının hayatlarını kaybedecekleri bir felaketi engellediler. Konuşmak, hatırlamak yetmez, akademinin de 15 Temmuz ile ilgili araştırmalar yapması gerekli. Geçen hafta “Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi”nde “15 Temmuz'un Psikolojisi” başlıklı bir konferansla bir adım atılmış oldu. Konuşmacı bendenizdim.
“15 Temmuz'un iki tarafı var. Birincisi ihanet boyutu, darbecilerin tarafı; diğeri ise yaşadığı travmayı, darbe girişimini zafere çeviren direniş boyutu, halkın tarafı. 15 Temmuz'un psikolojisi deyince bu iki boyutu da hesaba katmak durumundayız” diye söze başladım. Psikolojik bir bakışla önce darbecilerin tarafını ele aldım. Genel olarak darbecilerin özel olarak ana motorunu FETÖ'nün oluşturduğu 15 Temmuz spritüel cinnet darbecilerinin haleti ruhiyelerini anlatmaya çalıştım.
FETÖ'nün diğer darbecilerle aynı kumaştan olduğunu ama aralarında “ihanet” noktasında küçük (!) bir ayrım olduğunu belirttim. “Bu toplumu bir arada tutan ne varsa yıkmaya, 'maya'yı bozmaya, ortak aklın simgesi olan devleti gayri-meşru ve gayri-ahlaki yollarla ele geçirmeye, devletin silahını halka çevirmeye ve milleti birbirine düşürmek için ne gerekiyorsa yapmaya dönük faaliyetlerine 'ihanet'ten başka bir kavram daha uygun düşmüyor.” FETÖ'nün insanlık tarihinin gördüğü en büyük spiritüel cinnet örgütü olduğundan ve maalesef bu topraklarda ortaya çıktığından bahisle tüm meslektaşlarımı, “Biz aldatıldık”, “Siz aldatıldınız” tartışmalarını bir kenara bırakarak bu melun yapı üzerine düşünüp araştırma yapmaya ve dünyayı aydınlatmaya davet ettim. Başta “militan ezoterizm” ve “örgüt içinde kimliklenmek” olmak üzere FETÖ ile ilgili kendi tespit ve kavramlarımı anlattım. Sıra geldi, darbe girişimi travmasını zafere çeviren milletin psikolojisini anlatmaya…