24 Haziran’da milletin ağzından ilk çıkan cümle, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güveniyor, söylediklerine inanıyorum” idi. Küreselleşmenin tek bir siyasi idare iddiasına dönüştüğü dünyada, ülkesinden ve bu coğrafyada üretilen inanç ve değer sisteminden yana olanların yani toplumsal merkezin fikriydi bu. Ama bu fikir sahiplerinin az da olsa bir kısmı, Erdoğan’ın kendisi değil ama partisi hakkında endişe dile getirdiler. Bu süreçte varlığını riske atarak yerli ve milli bir tavır almış MHP’yi yok etme girişimlerine karşı koşarak Bahçeli’nin yanına gittiler. Onların bu hareketi, aynı zamanda Ak Parti’ye “titre ve kendine gel” mesajıydı. Erdoğan’ın “aldım” dediği mesaj buydu.
Dışarıdan bakan bir hekim olarak Ak Parti’deki rahatsızlığa teşhisim, “profesyonelleşme”. Diğer tüm unsurlar, bu amansız rahatsızlığın belirtileri. Profesyonellik, başka hemen her yerde iyidir ama siyasette asla olmaması gerekir. Profesyonellik rahatsızlığının şifası tekrar amatörlüğe dönüş olup bu çok ama çok zordur. Profesyonel bir futbol kulübünün amatör hale dönmesi kadar zor... Bakalım yıllar önce yenileşmeci bir erdem hareketi başlatarak inanılmaz icraatlara imza atan Ak Parti kadroları, bir kez daha aynısını başarabilecek mi? Bilgi ve cesaretle, kendiliğinden ve kendi içinden gönüllü bir erdem hareketi oluşturabilecek mi?
1 Kasım seçimlerinden 24 Haziran’a kadar geçen sürede en önemli siyasi olgular, güney sınırlarımızda, Irak ve Suriye’de Kürt etnisitesi etrafında ortaya çıkan tablolar ve İyi Parti’nin kurulmasıydı. Irak’taki bağımsızlık referandumu büyük bir fiyaskoyla neticelendi. Ardından Türkiye’nin “Kandil temizliği” başladı. Suriye’deki fesada ise Türkiye, siyasi ve askeri olarak dünyaya dudak ısırtan güçlü bir müdahalede bulundu. 24 Haziran’da tüm bunlar konusunda da konuşacaktı seçmen, özellikle Kürt seçmen...
Bölgede her şeyi olanca gerilim ve sıcaklığıyla yaşayan Kürt seçmen, HDP mitinglerine katılmayarak başlattığı tavrını sandıkta da belli ölçülerde sürdürdü. İbreyi HDP’den farklı yöne çevirmeye başlayarak zımnen son dönem politikalarına desteğini ifade etti. Evet, 2015’ten beri artık Kürtlerin toplandığı en büyük parti HDP. Kendini Sol’da konumlayan bir Türkiye partisi hedefine rağmen HDP, hala bir etnik parti hüviyetini koruyor, bunu yapmazsa silinip gideceğini biliyor. Ama bu arada giderek Türk marjinal Solu ile kucaklaşmasını ve CHP ile dirsek temasını güçlendiriyor. HDP’deki bu tavrın özellikle muhafazakar Kürt seçmen nezdinde ciddi bir rahatsızlık ortaya çıkardığı kesin. Bu rahatsızlık henüz tam olarak sandığa yansımış değil ama eli kulağındadır. Kaldı ki, yakın zamanlara kadar bölgemizde, DAEŞ’i gösterip Kürt etnik hareketine razı etmek isteyen bizzat bunun için uğraşan bir konjonktür ve ABD gücü vardı. Bu tablo artık değişiyor, Kürt etnikçiliğinin giderek güç kaybedeceğini tahmin etmek zor değil. Belli ki Kürtler için etnik kimlikleri bir süre daha diğer tüm kimliklerinin önünde gelecek ama ilânihaye böyle sürmeyeceği anlaşılıyor. İki yıl önce HDP yükselişi üzerine “Bu yorucu tabloya rağmen, ülkemiz demokrasisi adına umutluyum. Yükselen Kürt etnik kimlik bilincinin bir süreliğine ‘ayrışmacı’ bir karakter taşıyacağını sanıyorum ama asla onu ‘ayrılıkçı’ bir eğilim olarak okumuyorum” diye yazmıştım. Yine aynı fikirdeyim, Kürtlerimizin asla ayrılıkçılığa prim vereceklerini sanmıyorum. HDP’nin yeni süreçte ne yapacağını hep birlikte göreceğiz. Ama bu parti en çok da tabanını oluşturan Kürt seçmenin izlemesindedir. Etnik kimlikleriyle ilgili kaygıları yatıştığında, bu kimlikleriyle, bu ülkede onurlarıyla, hür ve eşit yurttaşlar olarak yaşayacaklarına emin olduklarında gereğini tereddüt etmeden yapacaklardır. HDP, nasıl olsa Kürt taban çantada keklik diye küreselleşmeci İstanbul marjinallerine uygun bir siyasi rota izlemeye devam ederse Kürt taban, tavrını öne çekmekte korkak davranmayacaktır.
Seçim sath-ı mailinde ne Demirtaş’a ne HDP mitinglerine rağbet vardı. Radikal Sol bir programla kendini sunmasına rağmen ancak etnikçi temelde kitlesel bir görüntü verebilen HDP, bu tavrında ısrarcı olursa Pervin Buldan’ın “Öcalan’a özgürlük”, Sezai Temelli’nin “Afrin’i geri vereceğiz” nidaları tam tersi bir etki yapacaktır. Bu arada Ayhan Bilgen’in “2. Turda Akşener’i destekleyeceğiz” ifadesi de kolektif hafızaya kaydedilmiştir.
“Akşener” demişken İyi Parti ile bitirelim. Bu partimiz, kendi program ve söyleminden farklı olarak MHP’nin Ak Parti’ye, CHP’nin HDP’ye yakınlaşması şeklindeki yeni dönem ana politikalarından rahatsız olan seçmenin tepkileri üzerine yükselmiştir. Bu tepkinin alabileceği maksimum oy budur. İyi Parti liderliğinin ve kadrolarının bunu görmüş olduğunu ve yeni arayışlara yöneleceklerini sanıyorum. Bu partimizde olabilecek hiçbir değişiklik ve hatta altüst oluş, beni şaşırtmayacaktır.