Modern hayatın içinde yaşayıp giderken bizi hakikatten uzaklaştıran, ilk anda fark etmediğimiz birçok çeldirici var. İdeolojiler, siyasi farklılıklar, reklamlar, zihin mühendisleri… Bu çeldiriciler nedeniyle, burnumuzun dibindeki hakikati göremiyoruz. Uzak bir gelecekte, diyelim ki elli yıl sonra bizi birbirimizden ne ayıracak, diye düşündüğümde, hayata ona göre baktığımda ilk bakışta göze çarpmayan bir kriterin belirleyici olacağını seziyorum. Aslında benim sezgimi yıllar öncesinden “Eleştirel Aile Kuramı” yazarı Mark Poster, müşahede etmiş. Şöyle söylüyor: “Aile, bugün aynı ölçüde saldırıya uğruyor ve savunuluyor. Kadınları baskı altında tuttuğu, çocuklara kötü davrandığı, nevrozu yaydığı ve topluluk olmayı engellediği için suçlanıyor. Ahlakı yücelttiği, suçu önlediği, düzeni koruduğu ve uygarlığı sürekli kıldığı için ise övülüyor. Evlilikler, eskisinden çok daha fazla yıkılıyor ve çok daha fazla kuruluyor. Aile, bir kişinin çaresizce kaçmaya veya hasretle sığınmaya çalıştığı bir yer... Bazıları için sıkıcı, boğucu ve izinsiz zorla içeri girmiş bir şey aile; bazıları içinsen müşfik, şefkatli ve içten... Ve böylece ufukta anlaşma işareti olmadan aile ile ilgili tartışmalar, bir ileri bir geri sürüp gidiyor.” Poster’in sözleri, benim şimdi anlatmaya çalışacaklarıma çok benziyor, onların sanki başka şekilde ifade edilmesi… Kanaatimce günümüzde, giderek dünyanın her yerinde insanları, giyim, kuşamları, ideolojileri, siyasi görüşlerinden ziyade aileye nasıl baktıkları daha iyi ayırt ettiriyor. İnsanlar kadına, erkeğe ve çocuklara biçtikleri rollere göre keskin biçimde ayrılıyorlar, ona göre bir plan dairesinde hayatlarını sürdürüyorlar. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum iki yüz yıl öncesine göre çok farklı, insanlık tarihinde eşi benzeri olmayan zamanları yaşıyoruz. İki yüz yıldan bu yana önce erkekleri, sonra kadınları büyük ölçüde evden kopararak çalışma yaşamına katan, son yıllarda iyice ivmelenen ve hala tüm hızıyla süren devasa bir değişim sürecini...