Kasım Seçimi'nin en önemli sonucu, “hâkim parti modeli”nin ayan
beyan hale gelmesidir, tespitini yapmış, bunu açıklamaya, bundan
sonra yapılması gerekenler üzerine görüş bildirmeye
çalışıyorduk.
“Hâkim parti” kavramını kullanmaktan muradımız, “muhalefet
yokluğu”nun vurgulanmasıydı. “Kendileri başta olmak üzere, artık
muhalif partilerden bir iktidar çıkacağına kimse inanmıyor. Geriye
dönülüp bakıldığında, değişim konusundaki endişe ve öfkeyi dile
getirmekten başka bir iş yapamadıkları, program düzeyinde bir
alternatif ortaya koyamadıkları, giderek genel seçmenden ve ülke
yönetimi anlayışından koptukları, belli segmentlerin temsilcisi ve
sözcüsü olmaya doğru sürüklendikleri daha net görülüyor” diye
yazdık. Bize göre Ak Parti, 13 yıllık eşsiz başarısını, demokratik
hamlelerini rahmetli Erbakan'ın “garson”, rahmetli Muhsin
Yazıcıoğlu'nun “hadim” adını verdiği devlet anlayışıyla birlikte
hayata geçirerek sağlamıştı. 1 Kasım Seçimi'nden sonra artık bu
anlayışa, rahmetli Aydın Menderes'in “hakem devlet” yaklaşımı
eklenmeliydi. Bu yapılabilirse liyakat, adalet ve hukuk içinde,
farklılıkların özgürce bir arada yaşayabileceği hissi yayılabilir,
birliğimiz, dirliğimiz daha da güçlenebilirdi. Bu yazımda da “hakem
devlet” yaklaşımını açmaya çalışacaktım.
“Hakem devlet, toplumun, hür ve eşit vatandaşların varlıklarını ifa
ettikleri ilişkiler ağı olarak görülmesi, vatandaşları arasında
asla ayrım yapmadığı gibi herkese ve her kesime karşı eşit mesafede
olunmasıdır, diyecektim.