“İ-Nesli” kitabında Twenge, 1995 sonrası doğanların oluşturduğu bu neslin tipik özelliklerini anlatmaya çalışıyor. Bunu sadece kendi çıplak gözlemlerine dayandırmıyor psikolog Twenge, tezlerini ülke çapında gençlerin davranışlarını izleyen bazı kuruluşların verilerinden elde edilen parametrelere bağlıyor. Mesela bunlardan bir tanesi, ABD’de, 1975’te Michigan Üniversitesi’nin öncülüğünde yürütülen her yıl en az 14-18 yaş grubundan 50 bin öğrencinin inanç, davranış ve alışkanlık değişimlerinin izlenip kayda alındığı bir program. Yalnız bu değil, Chicago Üniversitesi’nin ve “Yüksek Eğitim Araştırma Enstitüsü”nün de benzer gençlik izleme programlarından faydalanıyor. Yetinmiyor; yüzlerce gençle telefon bağlantısı ve ev ziyaretleriyle doğrudan görüşmeler yapıyor.
“İ-Nesli”nin en göze çarpan özelliğini geç olgunlaşma ve ebeveynine uzun süre bağımlı kalma olarak belirliyor Twenge. Bu özellik, “İ-Nesli”nde, önceki nesillere göre sanki olumlu yönde bir değişim varmış gibi bir manzaraya neden oluyor. Zira daha az arkadaş ediniyorlar, daha az dışarı çıkıyorlar, daha az ehliyet alıp daha az araba kullanıyorlar. Dolayısıyla eskiden büyük bir dert olan evlilik-dışı ergen hamilelikleri, trafik kazaları, alkol kullanımı ve çevreye karşı saldırgan davranışlar azalıyor. (Bu arada uyuşturucu kullanımında hafif bir artış görülüyor.) Bunlar iyi olmasına iyi de Twenge’yi 16-18 yaş grubundaki bu gençlerin geç büyümeleri, ebeveyne artan bağımlılığın yanı sıra beynin yürütücü işlevlerinde ortaya çıkan yetersizlik kaygılandırıyor. “İ-Nesli”, uslu ama sergiledikleri olumlu görünüm, daha fazla sorumluluk aldıklarından değil geç büyümelerinden, çocuksu kalmalarından kaynaklanıyor. Böyle olunca azaldı diye sevinilen davranış sorunları da bu kez 20’li yaşlardan sonra, lisede değil ama üniversitede patlama yapıyor...