İnsanın nasıl bir varlık olduğunu ayrıntılı biçimde konuşmalıyız.
Varoluşumuzda yaşamımızı, yaşama tarzımızı belirleyen birbirine zıt iki kaynak var. Bunlardan birisi, haset, tamahkârlık ve açgözlülükle kendini ortaya koyan güç istemi tarafımız. Bu yanımız, hal ve hareketlerimize hâkim olmak, her şeyi ele geçirmek, başkalarına hiç yer bırakmamak ya da onları baskı altında tutmak istiyor. Buna bağlı olarak her alanda, hiç olmaması gereken yerlerde mesela ilahiyatta, bilimde ve sanatta bile bir güç mücadelesi ortaya çıkıyor.
Allah’tan insan, Nietzsche’nin sandığı gibi yalnızca güç isteminden, hayat güç mücadelesinden ibaret değil, yoksa dünya tam bir cangıl olurdu. Varoluşumuzdaki bir diğer kaynak, kendinden daha çok başkalarını düşünüyor; sevgi, merhamet, kendisine beslenen iyi duygulara karşılık vermek, iyilikleri minnetle anmak, başkasına adanmak, fedakârlık ve dayanışma istiyor.
Bu iki zıt yanımız nedeniyle, varoluşumuz ahlaki bir koreografiye göre şekilleniyor. Başka türlü bir toplum kurmamız, bir toplumsal hayat inşa etmemiz mümkün olmazdı. Kötülüklere karşı mücadelede en büyük dayanağımız, varoluşumuzun demirlediği iyiliği emreden kötülüklerden kaçındıran ahlaki yapı. Fıtratımızda ahlaki bir koreografi bulunuyor ama ahlaki yapı kendiliğinden serpilip gelişmiyor, ehil ellerde özenle bakım alması gerekiyor. Bunun için sağlıklı bir aile yapısına ve değerler eğitimine ihtiyaç duyuluyor.
Sağlıklı aile yapısı ve değerler eğitiminin ne demek olduğunu ayrıntılı biçimde konuşmalıyız.
Ne ki toplumun kurulması, toplumsal hayatın inşası için vicdanlarımızı ahlaka yuva olarak açmamız da yetmiyor. Zira insan grup-varlık, topluluk halinde yaşıyor. Bireysel psikolojimizin bu çetrefil yapısı, pek doğal olarak toplumsal hayatta da kendisini gösteriyor. İç dünyamızda ahlak ile karşı koymaya çalıştığımız kötülüğe, toplumsal hayatta da devlet organizasyonuyla dur demek istiyoruz. Topluluklar, bir sulh mutabakatıyla, bir devlet organizasyonuyla iyiliğin galebesi için çalışıyorlar. Barış ve huzur isteyen topluluklar, bir toplum hayatı inşa ederken onunla eş zamanda bir devlet organizasyonu da kuruyorlar. Hukuku hayata geçirme ve adaletin temini amacıyla güç kullanma yetkisini sadece ortak mutabakatla kendi içlerinden çıkardıkları devlete veriyorlar. İçimizdeki ahlaka toplumsal hayatta devlet karşılık geliyor.