Doğu ve Batı ayrımı, düşünce tarihinde her zaman önemli oldu.
İnsan, toplum, üretim tarzı, devlet ve din temalarının Doğu ve
Batı'ya göre büyük değişiklikler gösterdiğinden yola çıkılarak
birçok fikir üretildi. Bu konuda ülkemizde de özellikle Marksistler
arasında tartışmalar yapıldı. “Asya tipi üretim tarzı” ve “Milli
demokratik devrim” tezlerine taraf ya da karşıt olmak, ülkemizdeki
Marksistleri birbirlerini boğazlayacak hale getirdi. Bu
tartışmaların ülkemiz için en büyük kazancı, başta İdris Küçükömer
ve Baykan Sezer olmak üzere Kemal Tahir'den yana taraf olan birçok
münevverin ürettiği özgün ve esaslı düşüncelerdi.
Kendi adıma Doğu-Batı ayrımını, her toplumun kendine özgü şartları
ve tarihi içinde ele alınması gerektiğini önemsiyorum ama
düşüncenin merkezine bu ayrımı yerleştirmeyi ne verimli ne gerekli
buluyorum. Doğu'yu da Batı'yı da tümüyle pirüpak görmek, başlı
başına müspet bir konumlanış olarak ele almak sadece hatalı değil,
insan düşüncesini yok yere dara sokan, bakışını körleştiren bir
nitelikte. Sırf bu ayrıma fanatikçe bağlı olmak yüzünden, oldukça
iyi sonuçlar üretebilecek gibi görünen düşünceler, kendi çölünün
sıcağında buharlaşıp yok olabilirler. Bunun bir örneğini parlak
anayasa hukukçularımızdan Prof. Dr. Kemal Gözler'in Türkiye
Günlüğü'nün son sayısındaki “'Devlet' kelimesi üzerine bir deneme”
yazısında görmek mümkün.
Dilimize Arapça, “devle”den geçmiş olan “devlet” ile Batı
dillerindeki “state”, “etat”, “staat”, “stato”, “estado” gibi
karşılıklarının manasını inceleyerek yola çıkıyor Gözler Hoca.
“Devle”, sürekli olarak değiştirmek, zamanın veya talihin el
değiştirmesi gibi manalarının yanı sıra tedavül eden, elden ele
geçen şey manasına gelir. Oysa Batı dillerindeki devlet,
Latince'deki hal, durum, vaziyet anlamındaki “status”tan köken
alır. Hint-Avrupa dil ailesinde “sta” kökü, duran şey veya durulan
yer anlamında. “Devlet”in karşılığı olarak üretilen kelimeler de
ilk duyulduğunda bir durağanlığı, sabitliği ve değişmezliği
çağrıştırıyor. Uzun lafın kısası, bizdeki devlet kelimesi dinamik,
Batı dillerindeki karşılığı ise statik bir çağrışım içerir.
“Devlet”, tedavül eder, “state” ise sabit kalır.
Kemal Gözler Hoca'nın buraya kadar olan saptamaları heyecan verici,
insanın şapkasını çıkarası geliyor. Hoca, bu saptamalarını Prof.
Dr. Ali Fuat Başgil'in 1946'da bir makalesinde “Eskilerin
anlayışına göre devlet, tıpkı bir altıntop gibi, elden ele geçen ve
en kuvvetlinin zapt ve inhisarına giren ikbal, nüfuz ve iktidardır”
sözünden hareketle bir başka alana sıçratıyor. Gözler Hoca'ya göre
rahmetli Başgil'in cümlesindeki “eskiler” sözünü kaldırmak
gerekiyor. Ona göre şimdi de öyle, devlete “sahip olan, sadece
siyasi iktidara değil, idareye, askeriyeye, yargıya, akademiye de
sahip oluyor. Ona sahip olan sadece kurumlara değil, sosyal itibara
ve hatta servete dahi sahip oluyor.”
Birçok ufuk açıcı düşünce verimine yol açabilecek bir saptama
yapmışken orada kalmak ve titizce çalışmayı sürdürmek yerine,
kestirmeciliği yeğliyor Hoca. “Devlet” kelimesinin bizdeki ve
Batı'daki anlam farkında yola çıkıp hemen o bildik Batı'ya hayran
aydın tahtına yerleşiyor. Başlıyor üstten konuşmaya: “Devlet,
kelimesinin kullanıldığı toplumlara baktığımızda, bu toplumların
devletlerinde, bir durağanlığın olmadığını, daima bir
istikrarsızlığın bulunduğunu, devletin adeta elden ele dolaştığını,
tedavül ettiğini görüyoruz… (bu) toplumlarda devlete nail olmanın
kuralları olmadığından veya bu kurallara uyulmadığından ve keza
devlete nail olmanın kamu hizmetini yürütmekten başka bir anlamı
olmadığı bilinmediğinden, devlet, 'tıpkı bir altın top gibi' elden
ele dolaşmaktadır… iktidardan düşenler, tedavülden kalkan para gibi
anında değerlerini yitirirler…” Benzeri ifadeleri bol ve sınırsız
genellemeler yaparak hukuk düzenleri için de söylüyor Hoca.
Okudukça devlet kelimesinin kullanıldığı bir toplumda dünyaya
geldiğinizden dolayı derin bir yeise kapılmanızı şehvetle isteyen
cümleler…