Darbelerle ve darbecilikle mücadele etmenin hala ilk vazifemiz
olduğunu konuşmalıydık o gün, zira bir gün önce, 12 Mart faşizminin
45. yıldönümüydü. Ya da insan sağlığının önemini, yeni anayasada
sağlık sistemimizin nasıl olması gerektiğini, konuşmalıydık, zira
bir gün sonra 14 Mart Tıp Bayramıydı. Milli Mücadele'de sağlık
çalışanlarımızın önderlik rolünü üstlenmesinin aziz hatırası önünde
eğilmeye hazırlanmalıydık. Alçakların aklı, ne demokrasi de ne de
toplumdaydı; her fırsatta ikisinin de ebediyen düşman olduklarını
göstermek, bir darbeye daha çanak tutmak istiyorlardı. 13 Mart
Pazar akşamı, güzel Ankara'mızı bir kez daha kana buladılar.
İnsanımıza, ülkemize rahat, huzur vermemeye; menfur emelleri için
şeytan başta olmak üzere her türlü şer güçle ittifak yapmaya
yeminli olduklarını bir kez daha ilan ettiler. Alçakların
“Nevruz'un ayak sesleri” diye tanımladıkları bu katliamın, herhangi
bir amaçla, idealle ilgisi olamazdı. Yapan da, destekleyen de
aşağılık beşer müsveddelerinden başkası değildi.
“Mesele…, Kızılay'daki son saldırıda da görüldüğü gibi, topyekûn
milletimizin hayatına kasteden alçaklarla daha etkili mücadele
edebilme meselesidir”. Cumhurbaşkanımızın sözlerine katılmamak
mümkün değil. Terörle daha etkili mücadele; “terör, terörist”
tanımının yeniden yapılarak, ceza kanununa derç edilmesi
şarttır.