Şükürler olsun yarın oruç ayı Ramazan başlıyor. Oruç deyince medyada en çok sağlığımız üzerindeki faydaları, sonra sosyal sınıfların birbirini anlamasının zeminini oluşturarak toplumsal dayanışmanın pekişmesi gibi etkilerinden bahsediliyor. Ben Ramazan’ın gelişine en çok zamanın olağan döngüsünün kalplerimizde egemen olma, hiç değilse Müslümanların nezdinde şu berbat dünyanın işleyişine bir aylığına dur denme ihtimali nedeniyle seviniyorum. Doymak bilmez arzu ve tamahımız değil, bizi insan yapan irademiz devreye girecek, arzularımızı, parıltılı bir bilinçle, bizzat kendi elimizle gemlemeye çalışacağız diye de...
Arzuların gemlenmesi, basitçe yeme içme zamanın ayarlanması, cinsel isteklere sınır konulması olarak anlaşılmamalı. Arzuların gemlenmesi, dürtülerimize, ilişkilerimize bir çekidüzen vermek zorunda olduğumuzu; her istediğimizin istediğimiz zaman olamayacağını bilmek, yaparak görmek demek…
Biz Müslümanlar, insanın “kaygı ve umut arasında” olduğuna, dünya hayatının sürekli mücadele edilmesi gereken bir oyun ve eğlence cerbezesiyle üstümüze geldiğine inanırız. Oruç elbette her ibadet gibi huzura açılır ama unutmamalı, hayat mücadeledir, böylesine mücadele gerektiren bir ortamda huzuru, hayattan el çekmek olarak yorumlamamak gerekir. Tam tersine oruç mücadele ibadetidir. Oruçlu insan da sürekli mücadele halindedir; bir yandan arzularını gemlemeyi öğrenerek insanlaşmanın, diğer insan kardeşlerinin yardımına koşmanın, benlik takıntılarını yenmenin peşindedir. O yüzden her bitmiş oruç günü, her iftar büyük bir insanlık zaferi; nefsin insanlıktan çıkarıcı isteklerine boyun eğmeyecek bir irade gücüne sahip olduğumuz gerçeğinin alkışlanmasıdır. Müslümanlardan tüm ibadetlerinde dünya hayatının...