Yanınızda sadece cep telefonunuz varsa bile kırlara, dağlara,
öbür ucuna dahi gitseniz dünyanın hep içinde, orta yerindesiniz.
Eskiden nereye gitsek kendimizi de götürüyorduk şimdi koca dünya
bizimle geliyor. O her şeyiyle, her zaman yanı başımızda artık.
Yeter ki bağlanalım yeter ki “online” olalım. Burası dünya, buradan
çıkış yok!
Teknoloji ve medya tarafından belirlenmiş ve çerçevelenmiş olan bu
dünyaya “teknomedyatik dünya” diyorum, yaşadıklarımızı en iyi bu
kavram, ifade ediyor. Bu dünya yeni bir deniz; eskisinden tamamen
farklı olma özelliğiyle “yeni”, her birimizi içindeki balık kılacak
kadar kapsayıcı olması hasebiyle “deniz”… O yüzden “yeni denizin
balıklarıyız” diye ilave ediyorum. Bu yeni denizi anlamadan
psikolojilerimizi değerlendirebilmek mümkün değil. Derya içre
balıklarız, deryadan bihaber…
“Teknik” her tarihsel dönemde vardı ama modern zamanlarda
“teknoloji” dediğimiz önceden insanlık tarihinde hiç bilinmeyen bir
şekle dönüştü. İletişimlerimizin cereyan ettiği bir ortam anlamında
“medium” her zaman vardı ama “medya” denilen inanılmaz
karmakarışıklık modernlikle birlikte ortaya çıktı. Önce yazı
yaygınlaştı, sonra görsellik ve en nihayet dijitallik işin içine
katıldı; geldik kablolarımızın damarlarımız kadar mühim olduğu
siber zamanlara…
Teknoloji ve medya farklı oldukları kadar birbirlerine benziyorlar,
biri olmadan diğeri mümkün değil, birbirlerinin mütemmim cüzü
onlar… Dikkatli baktığımızda ikisinin de ortak özelliği, hemen
kendisini ele veriyor: Sunilik. Suni; yani varlığın sahici halinde
var olmayan, insan tarafından yapılmış, yapıntı…