Çözüm Süreci'ne giden yolu dinamitleyen, aşımızı zehirleyen asıl anlayış, örgütün kendisiyle devleti eşitleyen, kendisini Kürtlerin, devleti ise Türklerin temsilcisi olarak gören bakışıydı. Bu sakat bakış, kimi Sol ve liberal çevrelere de yayıldı, 7 Haziran seçimleriyle birlikte laikçi kesimlerce de paylaşılmaya başlandı. Böyle bir bakışla ne etnik meseleyi ne de etnik kökenli terör hadisesini bırakın çözmeyi, anlama şansınız bile olmaz, olamaz. Örgütü ve devleti aynı töze sahip, birisi güçlü diğeri zayıf olsa da müzakere düzeyinde eşit varlıklar olarak gören bu bakış sahibinin, Çözüm Süreci'ni samimiyetle inanması, bu uğurda çaba göstermesi mümkün değil. Sadece ve sadece terörü meşrulaştırmaya yarayan bu bakışları nedeniyle Çözüm Süreci'ni, düşmandan olabildiğince fazla kıl koparmak için zaman kazanma, uluslararası arenada kendilerini gerçek barış havarisiymiş gibi sunan bir yalan diplomasisi yürütme imkânı olarak gördüler. Şartlar, daha elverişli olduğunda tekrar çatışma günlerine döneriz, “işgalci” ve her kötülüğün kaynağı olan devleti yine savaşın müsebbibi gösteririz diye düşündüler.