Geçenlerde vefat eden büyük düşünür Bauman, “Akışkan Aşk”
kitabında ömrünün sonuna gelmiş bir ebeveynin kaygısıyla modern
ilişki tarzını acımadan eleştirdi. Bunlar düzelsin, hayatlarımız
daha insana yakışır bir hal aslında istiyordu ama elinde,
sözlerinden başka bir silahı yoktu. Söze yüklendi, gözlemlerini,
uyarılarını aktardı.
Modern zamanlar boyunca mahremiyet suları hızla soğudu, evlerimiz
yumuşacık mahremiyet adaları, aşkın ve dostluğun paylaşılan
teneffüs avlusu olmaktan çıktılar. Kendi evlerimizde sipere yattık,
kendimizi odalarımıza kilitledik. Ev, tüm aile üyelerinin ayrı ayrı
yan yana yaşayabildikleri, çok-amaçlı bir eğlence merkezi oldu.
Elektroniğin yönettiği sanal yakınlıklar çıktı geldi; onu
paylaşmaktan daha az riskli ve daha emin olarak algıladık ve gerçek
yakınlığa tercih ettik. Dayanışmanın, duygudaşlığın, paylaşmanın,
karşılıklı yardımlaşma ve sempatinin olmadığı tüketim toplumunu da
kolaylaştırıyordu sanal yakınlıklar. Bağlantıda olduğunuz kişi de
tercihini sizden yana yaparsa, internet üzerinden bir duygusal
arkadaşlık bağlantısı kurmak bile mümkündü.
Günümüz toplumunda cinsellik, sevgiden ve üremeden koparak
neredeyse tamamen özerk bir niteliğe kavuşmuştu. Tüketici
rasyonalitesinin egemenliği, “tüketici yaşamı, hafifliği ve hızı
öne çıkartır, yeniliği ve çeşitliliği destekler” kuralı, “kullan-at
tarzı” burada da kendini gösteriyordu. Yardımcı üreme
teknolojileriyle tıp, üreme sorumluluğunda cinsellikle rekabet
haline girdi, önümüzdeki zamanlarda büyük ihtimalle birinci sıraya
yerleşecek. Modern yaşama ayak bağı olmasın diye çoğunlukla çocuk
istenmiyordu ama bir yandan da çocuk, duygusal bir tüketim nesnesi
olmaya başlıyordu.