Şükrü Hanioğlu Hoca'ya göre erken cumhuriyet liderleri,
Fransa'dan esinlenerek Fransız Üçüncü Cumhuriyeti'nin Türk
versiyonunu yaratmaya girişmişlerdi. Bunun sonucu olarak 1922
sonrasında bir yanda 'cumhuriyet-bilim-laik düşünce', diğer yanda
ise 'Sünni İslam-hurafat-dini kimlik' mücadelesi üzerine kurulu
'iki Türkiye' ortaya çıkmıştı. Fransa'da militan 'laik fikir'
taraftarları ile fanatik Katolikler arasında birbirlerini
ötekileştirmekle kalmayıp canavarlaştıran söylemler savaşı yıllarca
sürdü. Aralarında tek bir ortak payda kalmayan 'İki Fransa' 1945
sonrasında beklenmedik bir suhuletle tek bir 'Fransa'ya dönüştü.
Hoca'ya göre, bizde de aynı sürecin yaşanması kaçınılmazdı.
Cumhuriyet kurucularının tercih ettiği “iki Türkiye” görüntüsü,
eninde sonunda demokrasi sayesinde ortadan kalkacaktı. Tek
tipleştirme, farklılığı yasaklama, gerekirse zor kullanarak ortadan
kaldırmanın yanlışlığı anlaşılacak, demokratik ve çoğulcu yollarla
oluşturulacak ortak payda ve ortak tasavvurla birlikte tek bir
'Türkiye' ortaya çıkacaktı. Hoca'nın dileklerine katılıyoruz ama
tespitlerimiz ondan epeyce farklı.
Cumhuriyet kurucuları, kan birliğine fırsat tanıyan Almanya'dan ziyade ortak bir coğrafyada birçok farklı unsurdan meydana gelen ancak “yurttaşlık” temelinde birleşme imkânı bulunan Fransa'ya benzediğimizi düşünerek, onu model aldılar. Bu, her şeye rağmen “kendine özgü” bir modellemeydi. Zira eşit yurttaşlığı esas alan Fransa modelinin içinde, kan birliğine dayalı Almanya tipi bir “ulus” inşasına kalktılar. Bu yüzden demokratikleşme serencamımız, onların ikisinden de değişik bir yol izledi, izliyor.