Rahmetli üstat Necip Fazıl Kısakürek’in sadece iki dizelik bir şiirin adıdır yazımızın başlığı. Şöyle der:
“Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;/ Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..” Aslında bu muhteşem iki dize yetiyor da artıyor bile söyleyeceklerimizi en özet haliyle ifade etmeye. Ama yine de üzerine kelam etmeye değer bir konu, düşmanın iç dünyamızdaki yeri…
Yaşayıp giderken pek üzerinde düşünmüyoruz. Oysa eminim çoğumuzun zihni, dostlarından ziyade düşmanlarıyla meşgul. Ancak düşmanları sayesinde kendilerini dinç ve zinde tutabilen, tuzaklara karşı uyanık kalabilenlerimiz öyle fazla ki! Kendilerince haklı olabilirler. Zira psikolojiden bakıldığında, düşmanların asla dostlar tarafından sağlanamayacak faydalar ürettikleri, mesela içinizdeki kötülükleri düşmanın üzerine boca edebilme imkânı bulduğunuz gerçeği ortaya çıkıyor. Cengiz Aytmatov’un, “kendi ayıbını örtmek isteyen, başkalarının yüzüne karDümaba çalar” sözüne karşılık olarak bizim Denizli’de, “ineğimin alnı sakar, adını bana takar” denir. Böyle birçok bahis açabiliriz. Gelin en iyisi, “Düşmanlığın Faydaları” üzerinde biraz duralım. İlk bakışta tuhaf gelse de psikolojik bakışımızı geliştirmek için gerçekten de kafa yormaya değer bir konu bu.
“Düşmanlığın Faydaları” diye yazıyorum zira o bir kitap adı aynı zamanda. Wilhelm Schmid’in Tanıl Bora çevirisiyle İletişim Yayınları’ndan çıkmış risalesinin adı. Schmid’in bu kitabından hayli yararlandığımı belirtmek isterim bu yazıyı yazarken. Ama geçerken söyleyeyim, onun “düşmanını sevmek” Hıristiyan teması üzerine bina ettiği fikirlerine asla katılmıyorum. Hıristiyanlığın temel ilkelerinden olan “düşmanını sevme”nin, aynı zamanda bu inancın İslamiyet’ten temel ayrım noktalarından birisi olduğunu düşünüyorum. Hıristiyanlıktaki “düşmanını sevmek” temasının, batı ırkçılığıyla bağlantısı olduğunu, İslamiyet’te yerini “affetme” başlığı altında sıralayabileceğimiz zengin bir düşünce ve davranış çeşitliliğine bıraktığı kanaatindeyim. Neyse şimdi konumuz bunlar değil; İslamiyet’te ve Türk kültüründe “düşman” kavramının yeriyle ilgili bir gün ayrıntılı konuşuruz ya da bir konuşan olursa biz de arada söz alırız inşallah.
“Ötekilerle husumet, belirli ilişki türlerine daha fazla değer vermemize yol açar… Bir düşmanlık hayatta sürekliliği sağlar ayrıca, belki başka ilişkilerden daha da iyi yapar bunu, insanın tutunabileceği ve yönünü tayin edebileceği sabit bir noktadır. Düşmanların insanı başka türlü daha zor kalkışabileceği büyük başarılara doğru mahmuzladığını da unutmamalı: ‘Şunlara göstereceğim’ diyerek edilen gizli yemin, herkesin zihninden geçmiştir. Düşmanlığın böyle anlamları olabiliyorsa, onu kolayca bir kenara bırakamazsınız.
Hayata daha iyi entegre edilmeyi hak ediyordur, daha ziyade…” Sizce de öyle değil mi?