Jean-Paul Roux, 'Dinlerin Çarpışması' kitabında 1600'lerde
Akdeniz'deki korsan savaşlarını anlatırken, Avrupalı korsanların
çokça başvurdukları “düşman kampa geçme” yönteminden bahsediyor,
örnek olarak, İslamiyet'e geçen ve Murat Reis adını alacak olan
Hollandalı dönme Jan Jansz'ı veriyordu. Bu Murat Reis'in 1627'de
İzlanda kıyılarına saldırdığını ve Reykjavik'i, 1631'de ise İrlanda
kıyılarını yağmaladığını, 1655'te de Thames Nehri'nin kıyılarına
ilerlemiş ve dahi Brezilya'ya kadar gitmiş olduğunu
öğreniyordunuz.
Hemen Murat Reis'i araştırmaya koyuldum. Bana yine cehalet düştü…
Asıl adı Jan Janszoon Van Haarlem olan, “Haarlemli”, namı diğer
“Küçük Murat Reis”i az da olsa bilenler varmış. Meraklısı,
ayrıntılı bilgi için Bülent Danışoğlu'nun Akademik kıvamdaki
makalesine bakabilir:
https://kebikecdergi.files.wordpress.com/2012/07/12_bulent.pdf
Dileyen, benim şimdi anlatacaklarımla iktifa edebilir.
Avrupa'da bir deyiş varmış; “de ergste Turk was nota bene een
hollander..!” diye. “En zalim Türk, kesinlikle bir Hollandalıydı…”
manasına geliyormuş. İşte bu deyişin kaynağı, Osmanlı himayesine
giren Hollandalı korsan kaptanlarmış. Kahramanımız Haarlemli Murat
Reis de onlardan birisi. Ortaöğrenim tarih kitaplarımızda
“Akdeniz'in Türk gölü” olduğu zamanları, Barbaros, Turgut ve Oruç
Reisler başta olmak üzere cenkten cenge koşan deniz savaşçılarımızı
okur geçeriz. İnebahtı'da, Navarin'de canımız yansa da Osmanlı
Donanması'na bağlı denizcilerimizin zaferleriyle haklı olarak
övünürüz. Tabii ki siyasetten, ekonomiden, sosyal hayattan uzak,
gerçeklerden kopuk sadece savaşlar dizisine dayalı tarih
anlatısının tadı olmadığı gibi talebenin hayat bilgisine katacağı
bir şey de yoktur. Hayat, tarih kitaplarımızdaki kadar basit
olmadığından hep yakınırız ama tarih, çoğumuzun bilincinden uzağa
düşer.