Evet; FETÖ, İslam diniyle alakalı ve bağlantılı bir oluşumdan
ziyade, spritüel cinneti içinde barındıran militan bir ezoterik
yapı, türedi bir modern kült… Ne ki Müslüman toplumlarda bu tür
yapıları, tasavvufi geleneğe dayanan veya inanç mücadelesinin
tarihinde meşruluk bulan sahih topluluklardan ayırt etme kriterleri
ilahiyatçılar tarafından ortaya konmuş değil.
Kendisine sık referansta bulunduğumuz, üretken ve çalışkan ilahiyat
hocamız Mehmet Ali Büyükkara, “Ümmetin çeşitliliğini, zenginliğini,
güçlü yanlarını, ihtilaf ve zaaflarını göstererek bugüne ve
geleceğe ışık tutma” amacıyla “Çağdaş İslami Akımlar” adlı bir
kitap yayınladı. Kitabın “Giriş”inde, “ilk ihyacılar/İslamcılar”
dediği, 19. Yüzyıl'da, “aktivist, modernist, eklektik yönleri” ile
öne çıkan, Seyyid Ahmet Han, Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh ve
Mustafa Sabri Efendi yer alıyor.
“Çağdaş İslami Akımlar”ın birinci bölümü, “Gelenekçilik”
başlığıyla, yaşayan tarihi İslami akımları “selefiye”, “medrese” ve
“tarikat” olmak üzere üçe ayırarak inceliyor. Kitabın ikinci
bölümünün başlığı ise, “Islahatçılık”… O da “kültürel” ve “siyasal”
diye ikiye ayrılıyor. Nurculuk, Süleymancılık, Nedvetu'l-Ulema ve
Muhammediye “kültürel”; Ihvan-ı Müslimin, Cemaat-i İslami,
Hizbu't-Tahrir, Hizbullah ve Ensarullah (ve bizce Milli Görüş) gibi
hareketler ise “siyasal” ıslahatçılık başlığı altında toplanmış.
Büyükkara Hoca, ekler bölümünde ise “Türkiye'deki radikal (kökten
değişimci) dini-siyasi hareketler”e yer veriyor.
Bu kitaptan uzun uzun bahsetmemin nedeni, adındaki “çağdaş”
kelimesine asla katılamasam da, günümüzdeki İslami akımlar
tasnifini, büyük ölçüde doğru bulmam. Bu tasnif içinde yer alan tüm
akımların bir biçimde kendilerini diğerleriyle ve İslam tarihiyle
nispet edebilecek ortak bir zemine sahip olduklarını düşünmem… Her
ne kadar kendisi ve çoğu zaman başkaları kökenini Nurculuğa
dayandırsa da FETÖ'yü bu ortak zemin içinde görmüyorum. Nasıl
DAEŞ'i “aşırı selefilik” görünümlü bir sapkınlık diye
değerlendiriyorsam, FETÖ'yü de tıpkı Haşhaşi tarihsel öncülleri
gibi sapkın bir “militan ezoterizm” içinde mütalaa ediyorum. DAEŞ'i
ve FETÖ'yü Müslüman kültürde ortaya çıkmış, geleneksel dinle
alakası olmayan modern kült olarak anlama ve anlatma
taraftarıyım.
FETÖ, Din Psikolojisi ve Politik Psikoloji literatüründeki “yeniçağ
dinleri”, “yeni dini hareketler” de denilen “kült”ler içinde ele
alınmalı. Ve tıpkı Halkın Tapınağı, Branch Davidian Hareketi, Aum
Shirnkyo, Güneş Mabedi ve Cennet'in Kapısı gibi cinayet, suikast
gibi şiddete meyyal yapısı vurgulanmalı. Devleti, paralel bir
örgütlenme gerçekleştirme suretiyle ele geçirme hedefleri, bu
uğurda her şeyi yapabileceği, her türlü suçu işleyebileceği, kanlı
bir darbeye niyet edebileceği ilave edilmeli… Ne yazık ki Müslüman
toplumlardaki kült oluşumları üzerine çalışmalar yok. Diğer
toplumlardaki kült oluşumlarla ilgili çalışmalar, bunlar sanki
bizde hiç olmazmış gibi bilgi vermek kabilinden aktarılıyor. Oysa
“kült”ün en beteri ve en büyüğü bizde, görmezden geliniyor.
“İnsan ve Toplum” dergisinde Emine Battal, yeni dini hareketleri
şiddete yönlendiren faktörlerle ilgili bir makale yayınladı.
Makale, kültlerin apokaliptik bir öğretiye ve tam bir bağlanma
isteyen karizmatik bir lidere sahip olması halinde şiddete
yöneleceğine vurgu yapıyor. Apokaliptik inanca sahip hareketler,
yozlaşmış dünyayı ancak kendilerinin kurtaracağına ve onlara karşı
koyanların Şeytan'ın, Deccal'in ve diğer karanlık güçlerin
temsilcisi olduğuna inanıyor, Şeytan'ın kölelerine ancak şiddetle
karşı konulabileceğini düşündüklerinden silah depoluyorlar. Bu
anlayış onları birleştirici, bütünleştirici bir etki de yapıyor.
Lider, karizmatik meşruiyetini sağlama almak amacıyla, arada bir,
üyelerin mucize (!) diye nitelediği marifetler sergiliyor. Çekirdek
kadro dışındaki üyelerle pek irtibat kurmuyor, üyelerin
dayanışmasını artırabilmek için, bir takım apokaliptik beklentiler
oluşturuyor. Potansiyel rakipleri tasfiye etmek, mutlakiyetçi bir
yönetim oluşturmak için sadakat testleri yapıyor. Taraftarlardan
kendilerini feda etmelerini isteyebiliyor. Grup üyeleri ne kadar
liderle özdeşleşmişlerse, liderlerine yapılmış her saldırıyı
kendilerine yapılmış gibi gördüklerinden, topluluğun şiddet
potansiyeli o denli artıyor.